
19 Ocakta Gebze’de yapılan mitingde Birleşik Metal-İş genel başkanı, işçilerin baskısına dayanamayarak 5 Şubatta greve çıkılacağını açıklamıştı. Keza Türk Metal de grev kararı almış ama tarihini açıklamamıştı. Bu gelişme üzerine MESS tekrar sendikalarla masaya oturdu ve Türk Metal, işçilere sormadan yüzde 17’lik ücret zammına imza attı. Birleşik Metal-İş ise, MESS’in bu teklifini merkezi toplu sözleşme komisyonuna sundu. Temsilcilerin ve şube başkanlarının da katıldığı komisyondan GREV kararı çıktı. Sendikanın genel merkezi grev kararını duyururken, Maden-İş’in MESS’e karşı yürüttüğü grevlere de işaret ederek şöyle diyordu: “Metal işçileri daha önce defalarca yapılmaz denileni yaptı, olmazı oldurttu, tarih yazdı ve şimdi bir kez daha tarih yazma görevi metal işçilerinin önünde durmaktadır.” Fakat bu lafları edenler birkaç gün sonra, Türk Metal’in imzaladığı satış sözleşmesinin aynısının altına imza koydu. Üstelik de bunu “başarı” olarak sundular!
Peki, şimdi bir de geçmişte MESS’e karşı verilen toplu sözleşme mücadelelerinde DİSK/Maden-İş yöneticilerinin işçilerle birlikte nasıl kararlı bir duruş sergilediklerine bakalım. Maden-İş Çalışma Grubunun hazırladığı “Derinden Gelen Kökler” adlı kitaptan birçok deneyimi daha önce İşçi Dayanışması’nda paylaşmıştık. Kemal Türkler liderliğindeki Maden-İş, toplu sözleşme taleplerini işyerlerinde ve sendika şubelerinde işçilerle birlikte hazırlayıp MESS’in karşısına çıkıyordu. 1977’de on binlerce işçiyi kapsayan toplu sözleşmeler söz konusuydu. MESS yeni bir sözleşme düzeni getirerek, ücret artışlarını sınırlandırmak ve işçi haklarını geriletmek istiyordu. Bu yüzden daha en baştan toplu sözleşme masasına uzlaşmaz bir tavırla oturmuştu. MESS, on binlerce işçinin katılacağı kitlesel bir greve Maden-İş’in öncülük edemeyeceğini, mali zorluklardan ötürü böyle bir grevi yürütmeye gücünün yetmeyeceğini ve sonunda pes edeceğini düşünüyordu. İşçilerin iradesini kısa zamanda kırarak sonuç alacağını hesaplıyordu. MESS’in bu tavrı, büyük sermayenin örgütlü işçi hareketine ve mücadeleci sınıf sendikacılığına karşı genel saldırısının işaretiydi. Fakat Maden-İş’in tutunamayacağını düşünen MESS, ilerleyen süreçte örgütlü işçilerin nasıl kararlı olduğunu bizzat görecekti!
Maden-İş, grev kararı almadan önce İstanbul Spor ve Sergi Sarayında 5 bin işçinin katıldığı bir toplantı yapmıştı. İşçiler MESS’e karşı mücadele etmekte kararlıydılar ama sendikal liderlik de çok kararlıydı. Şimdiki bürokrat sendikacılar gibi, dayatılan sözleşmeyi imzalayıp işgal ettikleri makamların keyfini sürme derdinde değillerdi. Maden-İş liderliği, sınıf sendikacılığı temelinde bir mücadele yürütüyordu. İşte bu yüzden, grev 8 ay sürdü ve tarihe Büyük Grev olarak geçti. Grev sürecinde işçilerle sendikanın genel merkezi sürekli diyalog halindeydi. İşyeri temsilcileri Maden-İş Genel Merkezine geliyor, bilgi alıyor, grev sürecini ve mücadeleyi nasıl ileriye çekeceklerini tartışıyorlardı. Sonunda MESS geri adım attı, kazanan işçi sınıfı oldu.
Büyük Grev’in sonunda varılan anlaşmayla, çalışma süreleri düşürüldü, izin süreleri uzatıldı. Mevcut ikramiyelere en az bir ikramiye eklendi. Yakacak, bayram ve izin ödemelerinde yüzde 200-300 arasında değişen büyük artışlar sağlandı. Sosyal ödemelerde yeni haklar elde edildi. Maden-İş 8 ay süren bir grev gerçekleştirmiş ve işçilerin gücüyle MESS’i dize getirmişti. Ama buna rağmen kazanımları “büyük başarı” olarak sunmuyor, elde edilemeyen talepler için mücadele vurgusu yapıyordu. Yayınladığı bildiride şöyle diyordu: “Emekçilik namusumuz üzerine verdiğimiz sözü tuttuk, sonuna kadar yılmadan direndik. Hep birlikte bu onurlu sonuca ulaştık. Fabrikalarımıza başı dik dönüyoruz. İşçi sınıfının onuruna leke sürmediğiniz, sendikamızın ve sınıfımızın gücüne güç kattığınız için sizleri kutlarız.”
Şimdi bugüne dönelim ve işçilerin iradesini çiğneyerek sözleşmeyi imzalayan Birleşik Metal-İş genel merkezinin yayınladığı bildiriye bakalım. Metal işçisinin karşı çıktığı yüzde 17’lik zam başarı olarak sunularak şöyle deniliyor: “Bu gelişmelerin ortaya çıkmasına aracılık eden Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına teşekkür ederiz.” İki sözleşme ve iki bildiri arasında dağlar kadar fark olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek var mı? O zaman işçiler MESS’i dize getirmenin onurunu yaşıyordu. Bugün ise hayal kırıklığı ve üzüntü var. Ama metal işçileri aynı zamanda son derece öfkeliler. Ve bu iyi bir şeydir. Çünkü umut ve mücadele kararlılığı dimdik ayakta demektir. O zaman metal işçilerine düşen görev, taban örgütlülüklerini daha fazla güçlendirmek ve bürokrat sendikacıları işgal ettikleri makamlardan söküp atmaktır!