
Koronavirüs fabrikayı ikiye böldü. Yakalanan ve yakalanmayanlar şeklinde değil elbette. Salgında “korunması öncelikli olanlar” ile “canı patlıcan sayılanlar” şeklinde. Hemen her sabah vardiyasında işçilerin başına çöreklenen patron, müdür ve diğerleri Covid-19’dan sonra aniden yok oldu. Elbette bunlar hasta olmadılar. Üretimden çekilmelerinin nedeni, işçilerden virüs bulaşması ihtimali… Yani korkuları.
Patronumuz arada bir uğruyordu, artık uğramıyor fabrikaya. Müdürümüz hemen her gün gelip kontrol ediyordu bizi. Artık sadece uzaktan bakmakla yetiniyor. Yakın temas kurmuyor. Ağzından köpükler saçmıyor. Diğerleri de yemeğe giderken ya uzaktan el kol işareti yaparak, iki kolunu açarak aramızdaki mesafeye dikkat çekiyorlar. Evlerinden getirdikleri çatal-kaşıkla yemek yiyorlar. Sonra bizi düşündüklerini belli eden duyuruları asıp gidiyorlar. Büroda çalışan işçilere de uzaktan yani evden çalışma imkânı verdiler. Her koşulda mavi veya beyaz yaka çalışmaya devam edecekmiş.
Fabrikada alınan önlemlere bakınca insan “işçiler virüse karşı korunaklı galiba” diye düşünüyor. Çünkü önlemler işçiler haricinde herkese uygulanıyor. Bizler servislerde, ortak soyunma odalarında, yemekhanelerde, üretimde yine yan yana çalışmaya devam ediyoruz. Demek ki deprem de olsa, kriz de olsa, Covid-19 salgını da olsa biz işçilerin kaderi ortaktır. Bu da gösteriyor ki işçilerin ortak mücadeleden başka bir kurtuluş seçeneği yoktur.