
Dünyanın ana gündemi haline gelen koronavirüs adeta bütün kötülüklerin anası gibi gösteriliyor ve insanlarda korku, panik, endişe yaratılıyor. Neredeyse bütün ülkelerin yönetimleri bu virüse özel bir anlam yüklüyorlar ve tüm sorunların üstünü kapatacak bir örtü gibi görüyorlar. Şimdi her şeyin artık bir suçlusu var o da koronavirüs. Türkiye’de de Covid-19 vakasının görülmesi ile birlikte, siyasi iktidar da bu durumu fırsata çevirecek hamleleri atmaya başladı. Medyada bangır bangır gerilim havası estirilip, işçi ve emekçilerin zihinlerini bulandırıyorlar. Mahallemde, çalıştığım işyerinde bu korku ve paniğin içinde olan işçi arkadaşlarımla birlikteyim. Kimi arkadaşım sokağa çıkmaya korkuyor, kimi arkadaşım da bu virüs karşısında hükümetin tavrını ve tutumunu eleştiriyor.
Her gün işe giderken bu konu tartışılıyor. Yaşı bizden büyük olan bir abimiz söze şöyle başladı: “Kardeşim bak ben yıllardır bu hükümete oy verdim, destekledim. Ama bu olanlar benim zoruma gidiyor. Hükümet patronların zararlarını nasıl karşılayacağının derdine düştüğünü açık açık söyleyebiliyor. Bize “evde kalın” diyorlar ama işverene işçiler evde kaldığı süre boyunca idari-resmî tatil yaz demiyorlar. Evde nasıl kalalım? Bizim işsizlik gibi bir derdimiz var. Hükümet zengini koruyup fakiri kendi kaderine terk ediyor. Bu hak mı adalet mi?”
Bir başka arkadaşım ise tepkisini biraz esprili bir dille şöyle dile getirdi: “Bize yaşlılarımızı evde tutmamızı öğütlüyorlar ama yıllarca çalışmış ve en az asgari ücret ve biraz ikramiye ya da sosyal yardımı hak etmiş olan babamın emeklilik maaşını kendine bakabilmesi için yükseltmiyorlar. Bu nasıl bir vicdansızlık, ben de çalışmazsam evde mahvoluruz. Her şeye neredeyse %100 zam geldi ama hâlâ gözleri doymuyor. Yani benim zavallı emekli babam dışarı çıksa bile ihtiyacı olanları alabilecek bir maaşa sahip değil, ben de bu yüzden evlenemiyorum, çünkü aileme bakmakla yükümlüyüm. Böyle evde kalınıyorsa ben de bu yaşımda evde kaldım.”
caps2.png [1]

Yine bir başka abimiz şöyle dedi: “Hükümet devlet kaynaklarının çoğunu işverenlere kullanıyor ama patronlar doymak bilmez bir görgüsüzlükle elimizdeki her şeye sahip olmak istiyorlar. Kaçıncı devirdeyiz ama hâlâ köle gibi çalışıyoruz. Milyon dolarlar kazanıyorlar ama yine de utanmadan biz işçilerden fedakâr olmamızı istiyorlar. Biz yeteri kadar fedakârlık yaptık. Şimdi fedakârlık sırası hükümette ve patronlarda! Hükümet önlem almakta o kadar samimiyse, Sağlık Bakanlığı o kadar çok önemsiyorsa, salgın vakasında yapılacak her türlü hizmeti de ücretsiz yapmalı. Başka diyeceğim bir şey yok.”
Patronların düşündükleri tek şey gemilerini yürütmek, kâr elde etmek. Her konuda olduğu gibi bu meselede de bizim için samimi bir önlem almadıklarını biliyoruz. Biz de fabrikada tezgâh başında tam da bunları konuştuk. Çünkü işten atmalar var, ücretsiz izin dayatmaları var, esnek çalışmanın kalıcı hale getirilmesi var, kazanılmış haklarımızın yok edilmesi var. Eşime yıllık izin verildi. Senede bir kez olan ailesini görme şansı bu yaz için de elinden alındı. “Önlem alıyoruz” diyorlar ama önlemleri yalnızca patronları ve sermayenin çıkarlarını korumak için alıyorlar. Bizim maaşımızdan kesilen işsizlik fonu parasını güya devlet destekli bir ödenekmiş gibi gösteriyorlar. Bize TV kanallarından, sosyal medyadan sürekli evde kal çağrısı yapıyorlar, korku ve paniği körüklüyorlar. Biz işçiler yaşananların farkındayız ve diyoruz ki kapitalist kâr düzeninde esas virüs değil örgütsüzlük, panik ve zihnimizi eğer körleştirmelerine izin verirsek çaresizlik hissi öldürür.