
Merhaba, UİD-DER’li işçi kardeşlerim. Ben metal sektöründe çalışan bir işçiyim. Koronavirüs terörünün estirildiği bugünlerde aklımda deli sorular birikti. Örneğin, ne olacak bu enflasyonun, ekonominin hali? Sağlık sistemi nereye gidiyor? Eğitim sistemi düzelecek mi? İşçilerin ücretleri, çalışma ve yaşam koşulları düzelecek mi? Aslında bu liste uzayıp gider. Ama şu anda biz işçilerin hayatını en çok etkileyen sorunları göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Televizyonu her açışımızda, gazetelerden herhangi birine baktığımızda sadece felaket, ölüm ve cinayet haberleri görüyoruz. Türlü gerekçelerle korkutuluyoruz. Kimi zaman yanı başımızdaki savaş, kimi zaman deprem, kimi zaman yoksulluk, işten atılmak, işsiz kalmak oluyor bu korkuların adı. Mart ayında bu korkulara bir yenisi daha eklendi. Hepinizin bildiği gibi tüm dünyanın gündemi koronavirüs oldu. Şimdi herkesin zihninde koronavirüs korkusu var. Dünya bir süre medyadan Çin’in Wuhan kentinde olan biteni merakla izledi. Tabi biz o zamanlar henüz bu kadar korkmuyorduk çünkü koronavirüs paranoyası henüz bu kadar köpürtülmemişti. İngiltere’den Almanya’ya, İtalya’dan Fransa’ya, İspanya’dan İran’a dünyanın pek çok bölgesinde herkes olan biteni merak ve korkuyla izliyordu.
Koronavirüs salgını güya birkaç hafta içinde dünyaya yayıldı. Hastalıkla birlikte korku ve panik de bir o kadar hızlı yayılmaya başladı. Toplumun büyük bir çoğunluğu korku içindeyken, ne olup bittiğini anlamaya çalışırken İşçi Dayanışması bülteninde “Korku Tüneline İtilmiş Toplumlar Körleşir” [1] yazısını okudum. Yaratılan korkunun koronavirüsten daha hızlı bir şekilde yayıldığını ve bunun kasıtlı bir şekilde yapıldığını okuyunca salgın korkusu yerini büyük bir rahatlamaya bıraktı. Aslında koronavirüs salgınının bize pompalandığı gibi bir salgın olmadığını, egemenlerin ve onların sömürü sisteminin çıkışsızlığının bir ifadesi olduğunu daha iyi anladım. Egemenlerin koronavirüsle bizleri inandırmak istediği şey yaşadığımız şiddetli ekonomik krizin sistemden kaynaklı olmadığı yalanından başka bir şey değil. Çünkü Türkiye’de ve dünyanın “süper güçleri” sayılan ülkelerde alınan tedbirler tam da bunu anlatıyor.
“Çok ölümcül”, “çok tehlikeli bir salgın” diyorlar, koronavirüse karşı önlem paketleri açıklıyorlar. Ancak alınan tedbirlerle büyük sermaye sahiplerinin borçları erteleniyor. Onların “neşeleri yerinde olsun” diye, sıfır faizli kredi imkânları sunuluyor. İşçilere ise esnek çalışma, ücretsiz izin dayatılıyor. İktidar sahipleri her gün televizyon ekranlarında, medyada aynı şeyi tekrarlıyorlar: “Evde kal”. Ancak sıra biz işçilere gelince “üretim devam edecek, çarklar dönecek” deniliyor, fabrikalarda işçiler en ufak bir iş güvenliği önlemi olmadan, sağlıksız koşullarda üç vardiya çalışmaya devam ediyorlar. Bu ve benzeri çelişkiler yan yana konulunca bu salgının aslında işçi sınıfının kazanımlarının geriye gidişinde de büyük bir bahane olacağı çok net bir şekilde görünüyor. Bu nedenle salgın üzerinden yaratılan korkuya kapılmayalım, ben korkmuyorum, siz de korkmayın. Bu dünyayı yaşanılmaz kılan kapitalist sistem, tüm kötülüklerin ve pisliklerin kaynağı olduğu gibi virüslerin de kaynağıdır. Esas korkulması gereken de odur. UİD-DER gibi işçi örgütlerinde örgütlenirsek korkularımızı da, bu virüsü de dayanışma ve mücadeleyle yenebiliriz.