
Merhaba dostlar, bizler metal işçileriyiz. Sosyal mesafeyi koruduğumuz yemek molamızda bir araya gelince, sohbetimizin konusu da malumunuz koronavirüs ve alınan “tedbirler” oldu. Haftalardır “gereken bütün önlemleri aldık. Sizler de evden çıkmayın, hayatınızı evlerinize sığdırın. Ellerinizi sık sık yıkayın, sosyal mesafeyi koruyun” diyorlar bizlere. Bunların ötesinde de elbette duyduğumuz şeyler var. Mesela işyerlerinde sendikal faaliyetlerin, toplu iş sözleşmesi ve grevlerin durdurulması, patronlara verilen teşvikler, işsizlik fonunun bir kez daha patronların hizmetine sunulması, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması, işten atmalar, ücretsiz izinler, bağışlanan maaşlar ve dayanışma kampanyaları gibi. Bizim patron da koronavirüsten nasibini aldı. İlk elden zamlarımıza el koydu. Sıcak yemeklerimizi iptal etti. Şimdi de yıllık izinlerimize saldırıyor. Bizler de koronavirüsün patronlara getirdikleri, biz işçilerden de götürdükleri üzerine düşüncelerimizi sizlerle paylaşalım istedik.
Yiğit: 60 yaşındaki babamı hem çalışmaya mahkûm ediyorlar hem de “şimdi işe gelemezsin” diyorlar. Sözde babamın sağlığını korumak için önlem aldılar. Ama ben çalışmaya devam ediyorum. Ne anlamı kaldı ki? Koronavirüse karşı önlem paketleri açıkladılar. Patronlara 100 milyar lira teşvik, bize düşense yine açlık. Hem “bağışıklığınızı güçlü tutun” diyorlar, hem de bize reva gördükleri ortada. Bizim patron Mart ayında vereceği zammı koronavirüsü bahane edip geri çekti. Sıcak yemeklerimizi bizim fikrimizi bile sormadan iptal edip paket kahvaltı vermeye başladı. Küflenmiş peynirle, çürük zeytinle bağışıklığımızı çok iyi güçlendiriyoruz. Bizim patronumuz hükümetin “evde kal” uyarısına tastamam uyup evden çıkmıyor. Kameralardan bizi izleyip yeni planlar yapmaya devam ediyor. Hastalık da, sağlık da patronların işine yarıyor. Bize sağlığımızı kavuşturacak tek güç yan yana gelmek, birlik olmaktır.
Poyraz: Korona korona dediler, hayatı bize zindan ettiler. Sözde sağlığımızı korumak istiyorlar. Ama özde bütün sağlığımızı ayaklar altına aldılar. Toplumun bir bölümünü eve kapatıp, diğer bölümünü fabrikalara tıktılar. Neymiş efendim, üretim önceliğimizmiş! Hani halk sağlığı önce geliyordu? Gece gündüz televizyonlarda çıkıp konuşuyorlar. Bir de konuşmadan yaptıkları var. Sözde “koronavirüse karşı savaştayız.” Ama asıl yaptıkları işçi sınıfına karşı savaş açmak. Patronlara teşvik paketleri yayınlarken, işçilerin sendikal haklarına el konuluyor. Bunun ne alakası var koronavirüs ile? Bunların açıklamasını yapmıyorlar. Ama tek mesele koronavirüsmüş gibi başka da bir şey konuşmuyorlar. Bir gün de çıkıp açlık sınırını anlatsınlar. Asgari ücretle kira nasıl ödenir, ne yenilir, ne içilir, neden bunları hiç konuşmuyorlar? “Önlem aldık” diyorlar. Ne önlemi almışlar? Patronlara kredi desteği, patronlara teşvikler, patronlara paketler… Aldıkları önlemler ne hikmetse sadece patronların sermayesini koruyor. İşsizlik fonunu bile bir kez daha patronların ayakları altına serdiler. Hani bizim sağlığımız tehlikedeydi? Biz evimizde açlıktan ölelim ama patronlar saraylarında biraz daha rahat etsinler. Aman onların başları ağrımasın. Krizin bedelini de biz öderiz, hastalıktan, açlıktan da biz ölürüz. Ama bu düzen böyle sürüp gitmez efendiler! Günü gelir hesabını sorarız. O zaman biz size deriz “ölüm ölümdür hırlamak da nesi?”
Mihr Ali: Ben bu hükümete zamanında çok oy verdim. Samimiyetlerine inandığım için, bizden biridir diye gördüğüm için. Ne diyor hadis-i şerifte; “komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Onlar taraflarını o kadar belli ettiler ki artık bizden olmadıklarını iyi biliyorum. Patronlara teşvikleri verip, işçi sınıfını eve tıkıyorsa, dertleri çok başkadır. Kardeşler, ne zaman görülmüş ki, patronlar acı çeksin, yoksulluk, açlık çeksin! Acıyı da, açlığı da, yoksulluğu da çeken biziz. Onların karnını doyuran da biziz. Hükümet de bu meselede bir kez daha kılıfa bile gerek duymadan tarafını belli etti. Patronlara teşvik üstüne teşvik verirken, işçi sınıfına saldırı üstüne saldırı çıktı paketlerden. Zaten ortada bir kriz vardı. Koronavirüs de patronların ekmeğine yağ sürdü. Şimdi elleri rahat… İstedikleri gibi işten atıyorlar, ücretsiz izne çıkarıyorlar, nasıl olsa artık korkudan kimse sokağa çıkamıyor. Çıksa bile iki kişi yan yana gelemiyor. Gece gündüz yaydıkları korkuyla yapmak istedikleri tam da buydu. Şimdi diyecekler ki “vurun abalıya”. Ama bunun bir dönüşü de olacak elbet.
Aziz: Koronavirüs diye bilinir, Covid-19 diye yazılır. Ama işçi sınıfı için açlık, yoksulluk, işsizlik diye okunur. “Hayat eve sığar” diyorlar. Ama biz işçi sınıfıyız. Nasıl eve sığdıracağız hayatı? Sabah 06.00 dedin mi kalkarız, akşam eve girişimiz kimi zaman gecenin yarısıdır. Her sabah annem ve eşim beni dualarla gönderiyor işe, sağ salim gidip döneyim diye. Tuzu kuru olup da parası olanlar, televizyon ekranlarına çıkıp bol keseden atıyorlar, “hayat evde” diye. Ben bir gün işe gitmediğim zaman bütün düzenim bozuluyor. Ayın sonunu nasıl getireceğimi şaşırıyorum. Bizim gibi yoksul işçilere de marketlerden iki paket makarnayla önlem almak düşüyor. Makarnayla nasıl korunacaksak? Edilen dualara âmin demekten başka çare yok. “Hayat eve sığar” diyorlar ama ben eve sığamıyorum. Beni ücretsiz izni çıkarırlarsa ya da işten atarlarsa, beni koronavirüs değil yoksulluk öldürür. Bizi bu duruma düşüren, koronavirüsü yaratan zalimlerin keyfi yerinde ama. İnsanları birbirine düşürdüler, öksürene düşman gibi bakar ettiler. Tek amaçları da buydu zaten. Biz birbirimize düşelim, korkuyla yaşayalım, evlerimizden çıkmayalım. İyi de korka korka nereye kadar? Bu düzeni değiştirmek için örgütlenmekten başka çıkar yolumuz yok!
Hamza: İşten atmalar yasaklansın! Sendikal haklarımıza gelen engeller kaldırılsın! Sağlık hizmetleri tamamen ücretsiz hale getirilsin! İşçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınsın! İşçilerin elektik, su, doğalgaz, faturaları dondurulsun! Tüm işçilere hiçbir şart aranmadan “koronavirüs desteği” ödensin! İşsizlik fonu işçilerin kontrolüne verilsin!