
Yaşadığımız olumsuzluklarda eğer gerçek bir suçlu arıyorsak, bilin, suçlu mutlaka kapitalizmdir. Dünyadaki açlık sefalet, yoksulluk, intiharlar, cinnetler, şiddet ve savaşlar gibi. Hepsinin altında yatan esas neden kapitalizmdir. Küçücük bedenlerde büyük acılar taşıyan çocuklar, gözyaşları kuruyana kadar ağlayan anneler, omuzları üstündeki yükün altında kaybolup giden analar-babalar, bu sıkıntıların hepsinin nedeni kapitalizmdir. Ve bu son yaşanan “salgın” meselesinde de durum budur. Korku insanların iliklerine işlemiş durumda. Peki, yok mu bunun bir çaresi, çözümü? Bunun çözümü var dostlar, örgütlü olmak ve mücadele etmek!
Koronavirüs hızla insanları etkisi altına almış durumda. Öyle ki pencerelerden dışarıyı seyretmek bile korku verir hale geldi. Bunun yerine televizyon ekranlarını pencere, içinde seyrettiklerimizi de asıl dünyamız olarak görüyoruz. Oysa nasıl bir tezgâhın içine düştüğümüzden haberimiz yok. Maalesef o “büyülü” ekran tüm duygularımızı köreltir oldu. Gerçekleri göremez ya da ayırt edemez olduk. Bize sundukları onlarca görüntü ve gürültüde kapitalizm dediğimiz salgın hastalık başrol oyuncusu. Sohbet yok, acılara ortak olmak yok, dayanışma yok, etrafımızdan bihaber yaşıyoruz.
Koronavirüs için “sıkı” önlemler alınıyor. En önemlisi, dışarı çıkmamak. Mecbur kaldın çıktın, aman maskesiz çıkma, kimseyle temas etme, sosyal mesafeni koru. Eve döndün mutlaka ellerini yıka, elbiselerini değiştir, duşunu al… İşte oldu, bunları yaparak koronadan kurtuldun. İçten içe “bu, bizim önlem alabildiğimiz bir durum, yapmam gerekenleri harfiyen yaptım, hatta biraz daha sıkılaştırsam daha iyi olabilir” diye geçirmeyen kaç kişi var? Televizyonlardan el yıkamayı öğretenler, korunma yöntemlerini de düşmanı da öğretiyorlar, biz de tıkır tıkır öğreniyoruz. Ancak, ya görmediğimiz, çok daha tehlikeli olan düşman bizi esas meseleden başka bir yere yönlendiriyorsa ne olacak, bunun için ne yapıyoruz?
Arkadaşlar, burada durup düşünmek ve “yaratılan paniğe kapılmayın, sımsıkı kenetlenelim” demek gerekiyor. Kapitalistler gözünü karartmış, acımasızca saldırıyor. Etrafınıza iyi bakın, kapitalistlerin dünya üzerinde ele geçirmediği ne kalmış ki? Egemenlerin hepsi kapitalist düzenin çıkarlarını savunan memurlar gibiler aynı zamanda. Aileler, yaşlılar, çocuklar, analar babalar bu para babalarının umurunda değil. Sermaye sahipleri ve bunları koruyan siyasi güçler el ele vermekten çekinmiyor, üstelik eldiven bile takmadan. Kapitalizmin krizi çok derinlere inmiş durumda, hatta dipsiz bir kuyu ve bizi de içine çekiyor. Bu krizin üstünü örtmek için var güçleriyle işçiye, yoksula, çoluk çocuğa acımadan senaryolar çiziyor, uyguluyor ve bu kafese girmeyenleri de tehditle günden güne ele geçirmeye çalışıyorlar.
İnsanların kafalarının içinde büyüttüklerine değil, gerçeklere bakmayı bilmeliyiz. Kapitalizm deri değiştiriyor ve değişen sadece derisi. Zehri hâlâ içinde. 65 yaş üstü insanların dışarı çıkma yasağından sonra “20 yaş altındakiler de artık yasağa uyacak” dendi. Ama durumu fark eden sermaye hemen düzeltmesini yaptırdı. 20 yaş altı çalışan işçiler yasaktan muaf tutuldu! Sokağa çıkma yasağı hafta sonu için getirildi. Eğer gerçekten bir salgın varsa işçiler ve ailelerini gözden çıkarak salgınla mücadele olur mu? Olmaz, ama esas mesele salgın olmayıp, mesele insanların birbirine güvensizliğini arttırmak, şüphe yaratmak, dayanışmanın önüne geçmekse bunu başarmış olacaklar. Hatta bunları uygulamaya sokan yöneticiler, büyük işler yapmış olarak kendilerini kahraman olarak dahi gösterebilecekler.
Şu cümle kapitalizmi ne güzel özetlemiş: “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser”. Yalnızca ağacı mı? İnsanları, doğayı, sağlığı, her şeyi satar. Ama unutmayalım, işçi sınıfımızın bir başka sloganı da şöyle söyler: “Dünya Yerinden Oynar İşçiler Birlik Olsa”. Kapitalistler yapmaları gerekeni yapıyor, biz de yapmamız gerekeni yapıyoruz. Örgütleniyoruz!