
Günlerdir televizyonlarda ve neredeyse her yerde koronavirüsün ne kadar tehlikeli olduğu anlatılıyor. Bu durum abartılarak insanların bilinçleri esir alınıyor. Peki, patronlar için bu virüsün anlamı nedir? Patronlar için koronavirüs, işçileri ücretsiz izne gönderebilmektir. İşçilere yıllık izinlerini zorla kullandırmak, krizden kaynaklı işten atmayı planladıkları işçileri rahatlıkla işten atmaktır. Grevleri, toplu sözleşmeleri, sendikalaşma süreçlerini gündem dışına çıkarabilmektir. En önemlisi de işçilerin birbirleri ile bağlarını ve dayanışmalarını kopararak örgütlenmelerini engellemektir.
Ben bir sağlık işçisi olarak buradan sizlere sesleniyorum; koronavirüs salgını gerçektir ama panik ve kaos yaratacak kadar abartılı bir salgın değildir. Asıl gerçeğimiz koronavirüs bahanesi ile elimizden alınan ve alınacak olan haklarımızdır. Bu nedenle patronlar bizi evlere hapsetmeye çalışıyorlar. Bildiğiniz gibi, önce koronavirüs nedeniyle 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı getirildi ve diğer herkese de “kendi OHAL’inizi ilan edin” denildi. Sonra adım adım yasaklar genişletildi. Evden çıkanlar “duyarsız”, “cahil” vs. olarak lanse edildi. Çalıştığım işyerinin patronu ise koronavirüsün ilk ortaya atıldığı zamandan beri “evde kal” kuralına birebir uydu. Hemşire ve doktorunu yanına alarak çiftliğinde istirahata geçti. “Evde kal” çağrısına uyan patronumuzdan ara sıra haber alıyoruz. Zamanını çiftliğinde ata binerek, balık tutarak geçiriyormuş. Bu durum bize gösteriyor ki “evde kal” çağrısı da sınıfsaldır. Patronumuz çiftliğinde sefa sürerken, sahip olduğu hastanelerin işçileri onun cebini doldurmaya devam ediyor.
Şimdi soruyorum size; işten atılan, ücretsiz izne çıkarılan, üç kuruşluk emeklilik maaşı ile geçinen insanların evde oturması ile patronun evde oturması aynı şey midir? Elbette değildir! Bu nedenle evde oturup korkuyla düşünmek yerine işyerlerimizdeki, mahallemizdeki işçilerle mümkün olduğunca bir araya gelelim. Bize yapılan haksızlıklara karşı birlikte tutum alalım.