Haftalar öncesine kadar, yüz binlerce insanın işsiz kaldığı, insanların siyanürle kendisini ve ailesini ölüme sürükleyecek kadar çaresiz kaldığı, gençlerin intihar ettiği, kadınların hunharca katledildiği, umut yolcusu göçmenlerin denizlere gömüldüğü haberleriyle sarsılmadığımız bir tek gün yoktu. Bütün bu acılar ve daha fazlası hâlâ yaşanıyor. Ama şimdi koronavirüs paranoyası bütün sıkıntıların üstünü kapattı. Sanki artık Suriye’de ve dünyanın pek çok coğrafyasında savaşlar olmuyor, göçmenler ölmüyor! Krizden dolayı on milyonlarca işçi işten atılıyor ama herkese Covid-19 tartıştırılıyor, herkese bütün felaketlerin sorumlusunun o mikroskopla görülen düşman olduğu düşüncesi aşılanıyor.
İnsanlardaki korku ve panik hali öyle bir boyuta ulaşmış durumda ki birbirlerine; “sizinle evli değilsem, sizi doğurmadıysam ya da sizden yemek siparişi vermediysem lütfen kapımı çalmayın” diyecek noktaya hızla gelindi. Güzel insanlarımızdan bir başka tipoloji daha var; bunlar kendisinden çok, evdeki çoluk çocuğu için, yaşlı ana babası için endişeleniyor. Bu musibetin onlara bulaşmasından, hatta onları “kaybetmekten” korkuyorlar. Birçoğumuzun sevgili anne ve babaları gibi “mukadderat, kaderde olacağa razı olmak lazım” diye söyleyen yaşlılar ise, bir çukurun içerisine kireçlenerek gömülmekten, bir mezar taşının bile konmamasından, mezar yerinin kimselerce bilinmeyecek olmasından korkuyorlar.
İnsanlarımızı paniğe sevk edenler, paranoya boyutlarına çıkarılmış bu korku ve panik halini yarattıktan sonra, sözde “önlem” paketlerini de açıklamaktan geri durmadılar. Sözde önlem paketi dememizin gerekçesi; ekonomik sıkıntılar için alındığı söylenen önlemlerin ya da salgından korunmak için alınması gerektiği söylenen önlemlerin hiç birisi toplumun ezici çoğunluğu olan işçi ve emekçileri korumaya dönük olmadığı içindir.
Açıklanan ekonomik kalkan paketinden patronlara yağlı ballı teşvikler verileceği, zararlarının karşılanacağı müjdesi verildi. Bu müjdeye TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun ne kadar sevindiği, yüzünün nasıl da güldüğü, açıklamayı yapan cumhurbaşkanının bile dikkatinden kaçmadı. İşçi ve emekçilere ise bol dua, dilek ve temennilerin dışında bir tek, o da sadece bir kesimine kolonya çıktı. Virüse yakalanmamak için de, boyu lavaboya ancak yetişen miniklerimizin bile bildiği “el nasıl yıkanır” hususu koca koca adamlar tarafından sanki yeni bir şey keşfedilmiş gibi anlatılıyor. Televizyonda ve sosyal medyada bakanlarından habercisine, uzmanından yorumcusuna herkes “şu dönemde en sağlıklısı evde kendi OHAL’ini ilan etmek” diye salık veriyor.
Biz en iyisi dışarıdakine kulağımızı kapatalım, işçi düşmanlarının önlem ve uyarılarındansa, kendimizce gözlemlediğimiz ve asıl dikkat edilmesi gereken bazı önerilerimizi siz değerli okuyucularımızla paylaşalım:
- Televizyonlarda pek çok ünlünün koronavirüse yakalandığı haberleri veriliyor. Sözde İngiltere prensi ve başbakanı, dünya kadar parası olan meşhur futbolcular ve teknik direktörler, toplumumuzda bilgisine en çok güvenilen, televizyonlarda en çok izlenen, en meşhur profesörler, namı dünyaya yayılmış zenginler, bazı artistler ve kanaat önderlerine de virüs bulaşmış. Varsa yoksa korona bulaşan ünlü haberleri. Bu maddedeki önerimiz şu olacak: Bu virüsten sıradan vatandaşlar olarak korkmamalıyız, panik yapmamalıyız. Anlaşılan o ki asgari düzeyde ücret alan biz işçilere, emekçilere, yani fakirlere değil, bu virüs meşhurlara, zenginlere ve artistlere bulaşan bir virüs. Dolayısıyla artist, zengin ya da meşhur değilseniz korkmanıza da gerek yok.
- Koronavirüs en fazla televizyonlardan bulaşıyor, daha da hızlı sosyal medyadan yayılıyor. Bu araçlarla temasınız sürdükçe Allah korusun, virüs bulaşmayan milyonlar akıl sağlığını yitirecek! Demek ki bu dönemde televizyonları kapatmak, sosyal medyadan uzak durmak, alacağımız öncelikli önlemlerimizdir. Hadi bakalım, televizyonlar kapanıyor, sosyal medyaya ara veriliyor!
- Paketimizdeki diğer bir önlem önerimiz ise olanak yaratıp, etrafımızdaki insanlarla yüz yüze görüşmektir. Bu önlem, yaratılan panik havasını etkisiz hale getireceğinden sosyal psikolojimize çok iyi gelecektir. Dostlarla, arkadaşlarla çeşitli nedenlerle yüz yüze görüşemiyorsak hiç değilse telefonla arayarak görüşmeliyiz. Bu tür iletişimler kurarak o arkadaşlardan haberdar olup, gerçekte etraflarında neler olup bittiğini öğrenebiliriz. Çünkü biz dayanışma ile ayakta duran insanlarız.
- Yüksek katlardan siyasetçilerin aldığı önlemlerden anlaşıldığına göre virüs 20-65 yaş arası insanlara bulaşmıyor. Özellikle fabrika işçilerine çok seyrek bulaşıyor. Mesela 20 yaşındasınız ama işsizsiniz, virüs o zaman bulaşıyor. Bu durumda hemen bir işe girmeli ya da tanıdık bir işyerinde kendinizi çalışıyor olarak göstermelisiniz. Virüs çalıştığınızı anlıyorsa size bulaşmayacaktır. Ayrıca bu süreçte işyeri kapanmış olan küçük esnafa, evden çalışma bahanesiyle aslında işten çıkarılmış olan beyaz yakalı çalışanlara acilen bir fabrikada mavi yaka olarak iş bulmalarını, mümkünse ofislerden inip üretime girmelerini, bu sayede olası bulaşma riskinden kurtulmalarını öneririz.
- Bu madde de beslenme “sistemimiz” üzerinden olsun. Bilindiği gibi bugünkü ücret şartlarında işçiler ve emekçiler yoğun olarak makarna tüketir. İşte bu “bilimsel” nedenle işçilerde diğer kesimlere oranla çok daha az sayıda virüs vakası ortaya çıkıyor. İşçi evlerinde yoğun olarak stoklanıp tüketilen makarnanın virüse karşı sihirli bir etkisi olduğu sonucuna varabiliriz. Hatta önleyici tıp bakımından iyileştirici bir etkisi olduğunu dahi iddia edebiliriz. Sonuç: haftada en az beş gün, stoklar elveriyorsa her gün, makarnanın sade, salçalı, yoğurtlu, yumurtalı, tavuklu, sosisli, soğanlı ve patlıcanlı türleri sofralardan eksik edilmeden tüketilmeli. Makarnaya devam! Makarnanın yetmediği durumlarda ev yapımı erişte de işe yaramaktadır.
- “Sosyal Mesafe” başlığımızda çok mühim önlemler öneriyoruz. İşçiler, emekçiler, asgari düzeyde geçim sağlayanlar olarak sosyal mesafeyi mutlaka korumamız gereken kesimleri şöyle sıralayabiliriz. En başta patronların ayakçılığını yapan siyasilerle, onların partileri ile aramıza mutlaka sınıfsal/sosyal mesafe koymayı bilmeliyiz. İki, her gün biz işçileri sömürmekle görevli olan patronlar sınıfı ile sınıfsal/sosyal mesafeyi ivedilikle korumalı ve bunlardan “önlem, tedbir” adı altında gelebilecek her tür saldırıya karşı uyanık olmalıyız. Asla unutmamalıyız, onlar patron sınıfı, biz işçi sınıfıyız. Üç, patronlar ve siyasetçilerin düzenini koruyan, yürüten yüksek bürokratların tıynetini bilmeli ve onlardan gelecek sözde bilimsel görünümlü her öneriye, teklife karşı uyanık olmalıyız. Dört, elbette maaşlarını bizim aidatlarımızdan alan, bizim içimizden çıkıp sırtımıza binmiş olan sendika bürokratlarını da unutmamalıyız. Grevlerde, direnişlerde, hak mücadelelerinde bizleri yalnız bırakan, sosyal güvenlik sistemi delik deşik ediliyorken kılını kıpırdatmayan, altlarına milyonluk arabalar alıp işçinin aidatları ile hava atan, makam sahibi bürokratlarla sosyal mesafemizi mutlaka korumalı ve mümkünse tez elden bunları başımızdan defetmeliyiz.
- Önlem paketimizde son olarak çok mühim bir başlığımız kaldı: “Televizyon izlemezsek, nasıl öğrenip nereden haber alacağız?” diye soran işçi kardeşlerimiz olacaktır. Yukarıdaki önlemlerimize kulak verip televizyonlarını kapatan evlerde, en önemli haber ve yorum kaynağımız olan İşçi Dayanışması gazetesini okumayı, çevremizdeki gelişmeleri İşçi Dayanışması’na yazmayı, İşçi Dayanışması’nın gündeme getirdikleri üzerinden sohbetler etmeyi ve daha fazlası için de örgütümüz UİD-DER’in internet sitesini sıkı bir biçimde takip etmeyi öneririz. Bu esnada sıcak çay ikramı sosyal yakınlığımız ve sınıf birliğimizin gelişmesi bakımından çok mühimdir.