Günde belki onlarca defa gördüğümüz, telefonun sol üst köşesinde yazan mesajlar; “Evde Hayat Var”, “Hayat Eve Sığar” benzeri spot cümleler olağanlaşmış durumda. Sokaklarda, banklarda, meydanlarda, billboardlarda, otobüslerde neredeyse yaşamın her alanında bu mesaj gözlerimize sokuluyor. Peki gerçekten evde hayat mı var?
“Vatandaş evde kal!” diyenler elbette ki bizleri düşünüyorlar! Tek endişe ettikleri bizlerin evde kalması ve böylece sağlığımızı, sıhhatimizi korumamızdır! Bunun için kalınacak ev nasıl olursa olsun yine de kalınmalı. Nihayetinde onlar kal demişler bir kere, gerisi sorgulanamaz! Evde kalan ailelerden biri de Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde yaşayan 11 kişilik Demiroğlu ailesi. Onlar evde kalmışlardı. Toprak ve kerpiçtendi yaşadıkları ev. Yoksulluğun ve olanaksızlığın resmi olan kerpiç evin altında kaldı anne, baba ve en değer verdikleri varlıkları, yavruları... “Evde hayat var” diye iddia ediliyorlardı ama bu ev 13 yaşlarındaki gencecik kızlara Güneş’e ve Dindar’a mezar oldu. Kim bilir, ağır yaralanan diğer iki kardeşe de belki mezar olacak…
Bir tarafta “sakin ol şampiyon, evdeyim” diyen sömürücülerin şatafatlı yaşamı öte tarafta sömürülen emekçilerin kahredici çilesi. En güvenli olarak gördüğümüz evlerin nasıl da birer mezara dönüştüğü, dönüştürüldüğü trajedisi. Bu tabloyu nasıl kabul edebilir; görmezden gelebiliriz? Elbette kabul etmeyeceğiz. Ne onların yaydıkları korku atmosferine kapılıp savrulacağız ne de “hepimiz aynı gemideyiz” yalanına inanacağız. Hayır! Bizler, üretenler olarak aynı kaderi paylaşıyoruz ve kendi sınıfımızla dayanışma içerisinde olacağız!