
“Değişik” bir dönemden geçiyoruz, oyun büyük oynanıyor. Dünyanın tüm burjuvaları tek bir ağızdan bizleri aynı şeye inandırmaya çalışıyorlar. Varsa yoksa Covid-19. Çalıştığım fabrikada tüm işçiler ilk başta ücretli izne çıkartıldı, sonra kısa çalışma ödeneğine başvuruldu. Ardından ne gelecek diye kara kara düşünüyoruz. İşten çıkarma, ücretsiz izin konuşuluyor. Çalıştığım sektörde fabrikaların neredeyse tamamı işçileri ya işten çıkardı ya da ücretsiz izne yolladı.
İşçi arkadaşlarımız kara kara düşünmeye başladılar bile. Çoğumuz ya kira ödüyor ya ev kredisi ya da ihtiyaç kredisi. Neredeyse hepimiz borçluyuz. Kafamızı bir sağa bir sola çeviriyoruz ama hep aynı terane. Bir tarafta paniği körükleyen orkestra, diğer tarafta topluma diyerek patronlara desteğini sunan devlet yetkilileri. Bu hercümerç içerisinde örgütsüz bireyin gerçekleri görmesi çok zor. Neyse ki bizim UİD-DER gibi bir mücadele örgütümüz var ve bizlere gerçekleri anlatıyor.
Geçen hafta sonu için sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ama yasağın 2 saat kala ilan edilmesi ile herkes doğal olarak ihtiyaçlarını tedarik etmek için sokağa çıktı, marketlere akın etti. Sokağa çıkma yasağı kararı alanlar ve onların dalkavukları hep bir ağızdan çıkıp erzak almaya gidenlere saldırdı. Edilmedik hakaret kalmadı. Dün başkalarını elitlikle suçlayanlar, bugün emekçileri aynı şekilde aşağıladılar. Bunlardan birisi de AKP kurucularından Ayşe Böhürler idi. Böhürler, yaşananlar için “İki günde kimse aç kalmazdı, hele de bir Türk evinde, illa ki buzluğu, kileri doludur. Hayretler içindeyim” dedi.
Gerçekten de “bir Türk evinde” buzluk, kiler dolu mudur her zaman? Eğer öyleyse alışverişe çıkanlar Türk değil miydi? Besbelli ki hanımefendi kendi evi ile bizim evlerimizi birbirine karıştırıyor. Kendi buzluk ve kilerinin doluluğu ile bizim olmayan kilerlerimizi aynı sanıyor. Biz tek seferde 555 bin liralık ihale almıyoruz ki kilerlerimiz dolu olsun! Toplumun büyük çoğunluğunun yoksullukla boğuştuğunu bilmiyor mu acaba? Bizlerden ne kadar kopuk oldukları ağızlarından öfkeyle çıkan laflardan belli değil mi?
İşçi Dayanışması’nın 142. sayısında “Horlanmaya, Oyalanmaya ve Aldatılmaya Hayır Diyelim!” [1] diyordu. Başyazıda hepimizin bildiği “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” sözünün hikâyesi anlatılıyordu: “Hemen hemen herkesin bildiği bu sözleri, Fransa kraliçesi Marie Antoinette söylemiştir. Halk ekmek bulamayıp açlık ve yoksulluktan kırılırken, kral ve soylular saraylarda vur patlasın çal oynasın bir yaşam sürüyordu. Versay Sarayı lüksün, şatafatın, debdebenin merkeziydi. Soylular, gösterişli perukları, pahalı parfümleri, şık ve renkli elbiseleriyle partiden partiye koşturuyordu. Kral ve kraliçe su gibi para harcıyor; pahalı kıyafetler ve mücevherler satın alıyordu. Ama bu arada ülkenin hazinesi boşalıyor, para suyunu çekiyordu. Yani emekçiler saraylarda yaşayanların umurunda değildi. «Halk aç, ekmek yok» sözünü duyan Marie Antoinette’in, «o zaman pasta yesinler» cevabı son derece olağandı.”
Bugün de iktidarın temsilcileri kilerlerini doldurdukları için “iki gün açlıktan ölmezlerdi, hayretler içerisindeyim” diyebiliyorlar. Ama nasıl ki krallar, kraliçeler tahtlarını koruyamadılarsa, bugünün burjuvaları, onların temsilcileri de iktidarlarını sonsuza kadar sürdüremeyecekler. Merak etmeyin kardeşlerim, bunlar elbet gelip geçecek. Ama biz birbirimize olup bitenlerin iç yüzünü, gerçekleri anlatırsak, birlik olursak! Yeter ki biz çevremizden başlayarak gücümüzün farkına varalım; yeter ki birliğimizi ve dayanışmamızı güçlendirelim.