
Uzaklarda karlı dağlarla çevrili bir köy varmış. O köyde asırlar boyunca yeni doğan çocukları fısıltıyla konuşmaya alıştırırlarmış. “Sus, yoksa çığ düşer” derlermiş. Köy ahalisi korkar, hep “çığ düşecek” diye beklermiş. Çığ düştüğü an hepsi yok olacakmış. Kuşaklar, asırlar boyu böyle gitmiş. Bir gün bir çocuk doğmuş, ağzını kapatmaya fırsat bulamadan basmış çığlığı. Köylüler “eyvah” diye düşünmüşler. Fakat bakmışlar ki çığ falan düşmüyor. Kendilerine anlatılanlar bir yalandan ibaretmiş. Onun üzerine davullarla zurnalarla sokaklarda eğlenceler yapmışlar.
Korkan ya da korkutulan insanlar susarlar. Şu an egemenlerin yaptığı tam da budur. Biz emekçileri korkutarak susturmak istiyorlar. Daha bir ay öncesinde Sudan’dan Cezayir’e, Ürdün’den Fransa’ya birçok ülkede emekçiler meydanları dolduruyordu. Haklarını talep ediyorlardı en gür sesleriyle. Şimdi can korkusuyla, sokağa çıkma yasaklarıyla emekçilerin seslerini kıstılar. Ama nereye kadar? Bu virüsün de sonu gelecek elbet. Saklanan gerçekler su yüzüne çıkacak. Kapitalist sistemin krizini gizlemeye çalıştığı, perde olarak da koronavirüsü kullandığı ortaya çıkacak. İşsizliğin günden güne daha fazla arttığı ortadadır. Hiçbir korku sonsuza kadar sürmez, bir gün son bulur. Karanlıkların arkasında muhakkak gün doğar. Bir gün o meydanlar gene dolacak, emekçiler haklı taleplerini çığlıklarla haykıracaklar. Geri gelecek o güzel insanlar çığlıklarıyla, geri gelecek ta ki kokuşmuş düzeniniz son bulana kadar. Hadi birleştirin yüreklerinizi kuralım yeryüzü cennetini…