
Limanda çalışan işçi arkadaşlarla, İşçi Dayanışması gazetesi üzerine ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması üzerine sohbet ettik. Testi pozitif çıkan bir arkadaşla telefonla konuştuk.
“Hastane doktoru beni eve gönderip ‘kendini karantinaya al’ dedi. Ben de bir an düşündüm, demek ki anlattıkları kadar korkmaya, panik yapmaya gerek yok. İşyerini arayıp durumumu anlatınca müdürler, amirler peşi sıra aramaya başladı. Tüm vardiya arkadaşlarımı hastaneye göndermişler. Dertleri bizim limanda hasta vakası çıkmasın, bizim için değil patron için korkuyorlar. Bir hafta önce bir evrak imzalatmaya başladıklarını duydum. ‘Limanda her türlü iş güvenliği önlemini aldık. Sizde veya ailenizde koronavirüse rastlanırsa sorumlusu biz değiliz. İlerleyen zamanda meslek hastalığı davası açmayacağım, işyeriyle ilgili şikâyetçi olmayacağım’ gibi maddeler yazıyordu. Nedeni de aynı günlerde işçiler ateşlenmeye, servislerle geri gönderilmeye başlanmıştı. Gece vardiyasında olduğum için bana bu evrakı vermediler. Verseler de imzalamazdım. Yani bu imzalatmaya çalıştıkları evrak bir anda ortaya çıkmadı. Patron sorumluluk almak istemiyordu. Zoraki alınan bir takım önlemler oldu ama bunlar gerçek iş güvenliği önlemleri değildi, hem de geç kalınmıştı. Günlerce Çin’den gelen gemilerden konteynır indirdik. ‘Salgın var’ dediler ama gece gündüz çalışmaya devam ettik. Televizyonlarda ‘evde kalın, sosyal mesafe koyun, kimseyle temas etmeyin’ diyorlar ama limanda bu şekilde çalışmak mümkün değil. Şunu da soruyorum kendime, anlatıldığı kadar kötüyse ve bulaşıcı ise bu salgın, beni hastaneye niye yatırmadılar?”
Sohbetimizi sonlandırırken, hasta arkadaşımıza geçmiş olsun dedim ve İşçi Dayanışması’ndaki yazılardan bahsettim, “okuyalım, kafamız karışmasın” dedim.
Diğer arkadaşımız da rahatsız olduğunu, günlerden beri hastanede bir türlü derdini anlatamadığını, günlerce gezdiğini anlattı. “Limanda iş güvenliği adına önlem alınmıyor. Hasta olanları ve ateşi olanları gönderip ne haliniz varsa görün, diyorlar. Bizler de ücretimiz tamamen kesilmesin diye rapor peşine düşüyoruz. Oysa bizlere idari izin verilmesi gerekiyor. Sağlık ocağı-hastane arasında mekik dokudum. Hastanede doktor film çekti, üşütmüşüm, ciğerlerimde leke varmış. ‘Sana ilaç ve rapor yazacağım ama bunu sağlık ocağına götür, pratisyen hekim olduğum için yetkim yok, orada onaylattır’ dedi. ‘Uzman doktor baksın’ deyince ‘ateşin yok, uzmanların hepsi kırmızı alanda, sen sarı alan hastasısın’ dedi. Sağlık ocağı ne ilaç yazdı ne de rapor verdi. Yeniden hastaneye gittim. Orada uzman doktor bakmayınca hasta hakları bölümüne gittim. Verilen cevap; ‘rapor yazmak yasak, ilaçları da bu kadar uğraşana kadar paranla al’ dediler. Eczaneye sordum, sadece iğneler 370 lira tutuyor! ‘Lanet olsun’ dedim, özel hastaneye gittim. Doktor, ‘akciğer filmi ve tomografi çekmeden, tahlil yapmadan ilaç da yazamam rapor da veremem’ dedi. ‘Param yok, bunlar ne kadar tutar?’ deyince ‘1500-2000 lira arası’ cevabını aldım. En sonunda tekrar devlet hastanesine gittim. Haseki Hastanesinde kırmızı alanda çalışan uzman doktor buldum. Muayene oldum, ilaçları reçeteledi ama rapor yazmadı. ‘Senin dinlenmen lazım, ciğerdeki leke kurumazsa, öksürük devam ederse durumun daha ciddi olabilir’ dedi. Sağlık ocağına tekrar gittim, durumu anlattım. Doktorun cevabı ‘yukarıdan talimat var, rapor yazmamız yasaklandı’ oldu. Ben bu kadar çile çektim, şu an ateşi olan işçiyi limana almıyorlar, idari izin veriyorlar. Tek korkuları, işçiler liman içinde ateşlenip hastalanmasın, başlarına bela olmasın. Ama ben hastayım izin istiyorum, ‘ateşin yoksa izin de yok’ diyorlar. İşyerinde arkadaşlarla da konuşuyoruz, salgın bu kadar tehlikeli ise bizim limanda işimiz ne? Riskin en yoğun olduğu yer limanlar, arkadaşın da dediği gibi bizim işimiz Çin’den gelen gemilerle, önlem olarak verilense kalitesiz bir maske. Son uygulamayla sözde bizi düşünüyorlar, yemeği araca getiriyorlar. Çorba buz gibi, yemek buz gibi, bağışıklık sistemimizi böyle mi güçlü tutacağız? Başka işyerlerinde çalışan arkadaşlarla da konuşuyorum. Her yerde iş güvenliği önlemi adına sadece ateş ölçmek ve maske var. Patronların önlemi ancak bu kadar olur. Ben ilk başlarda çok korkmuştum. Sonra İşçi Dayanışması bülteninde çıkan yazıları okuyup üzerine konuşunca asıl korkulması gerekenin ne olduğunu anladım.”
Bu dinlediklerim, UİD-DER’in işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu sürekli gündemde tutmasının önemini bir kez daha göstermiş oldu. 1 Mayıs’larda alanlarda derneğimizin en önemli taleplerinden birisidir bu konu. İş güvenliği önlemlerini zaman kaybı ve masraf olarak gören patronlar işçileri tehlikeli koşullarda çalıştırıyorlar. Zenginliklerine zenginlik katıyorlar. Eğer gerçekten bu virüs tehlikeli ise alınacak önlem kolonya, sabun veya dezenfektan değil, acil bir şekilde gerçek iş güvenliği önlemleri olmalıdır. Biz işçiler örgütlülüğümüzü yükseltelim. Mücadele etmek için UİD-DER saflarında yerimizi alalım. Ortada bir virüs varsa o da kapitalizmdir. Onu ortadan kaldıracak tek güç ise işçi sınıfı ve onun yürüteceği örgütlü mücadeledir.