
Bir işçi ne ister? Elbette iyi bir yaşamı; bu iyi yaşamın ayrıntıları herkese göre değişebilir ama neticede herkes daha az çalışmak, sağlıklı yaşamak ister. Bunları, yani en temel ihtiyaçları istemekten daha doğal ne olabilir ki? İnsanın insanı sömürmediği, geceleyin çocukların yatağa aç girmediği, küçücük bedenleriyle her sabah işe gitmek için yola düşmediği bir dünyada yaşamayı elbette hepimiz isteriz.
Biz yaşadığımız dünyada iki sınıfın olduğunu biliyoruz; emeğiyle hayata tutunmaya çalışan bizler ve emeğimizin sömürüsüyle zenginleşen patronlar. Sanki bu durum kaderimizmiş gibi biz işçileri yalanlarla oyalıyorlar. Ama nedense emeğimizi sömürdükçe cepleri şişen patronlar, dönüp biz işçilere şöyle sesleniyorlar: “Hepimiz aynı gemideyiz”. Aynı gemideysek bile aynı şartlarda değiliz. Onlar kaptan köşkündeyken bizler en diplerdeyiz, kürekçi, ateşçiyiz. İşler kötüye gidince hemen “hepimiz aynı gemideyiz” mavallarına başlıyorlar. Sorarız, neden şimdi hatırlanır olduk? Siz değil miydiniz işçilerin alın terine el koyan, biz işçileri sefaletin içine atan.
Ben kimim diye sorarsanız eğer
Ellerime bakın
O zaman anlarsınız benim kim olduğumu
Gözlerimin içine bakın
Biz işçilerin geçmişini bulursunuz; acıyı ve kederi
Ama aynı zamanda öfkesini de görürsünüz
Çünkü işçiler o nasırlı elleriyle tarih yazmıştır
Bizler, siz asalakları yeryüzünden çatlamış ellerimizle defedeceğiz
Bir de buradan bakalım işçi kardeşlerim; patronlar diyorsa eğer güneş bu saatte batacak diye, biz işçiler inanmayalım söylediklerine, güneş doğmuştur çoktan. Egemenlerin yalanlarına kanmayalım.