
Koronavirüs bahanesiyle insanların evlere kapatılması, okulların tatil edilmesi, uzaktan eğitime geçilmesi, ücretsiz izinlerin, kısa çalışmaların başlaması emekçi kadınların iş yükünü ikiye katladı.
“Evde yaşam var” diyerek emekçileri, çocukları, yaşlıları evlerine hapsettiler. Evler emekçi kadınlar için adeta çalışma kampına döndü. Okula gitmeyen çocuklar evde, dışarı çıkıp hava almaları, oyun oynamaları, enerji harcamaları mümkün olmuyor. Çocukları oyalamak, ders saatinde ekran başına geçirmek, ödev yaptırmak başlı başına eziyet. Emekçi kadınlar dışarı çıkıp hava almaya, parkta gezmeye hasret kalan, belki bu nedenle çeşitli rahatsızlıklar yaşayan yaşlılara da bakmak zorundalar.
Dahası evde geçirilen zaman arttıkça mutfak masrafı katlanarak artıyor, faturalar kabarıyor. Kriz gerekçesiyle patronların vergi borçlarını silen, onlar için teşvik paketleri açıklayan iktidar, işçilerin masraflarının katlanarak arttığını görmezden geliyor. İşten atmaları gerçekten yasaklamak yerine türlü oyunlarla işçileri daha da mağdur ediyor. Patronlara “işçiyi işten çıkarmayın, üç aylığına izne çıkarın, ücret falan da vermeyin” diyor. Bu sürede işçiye günde ancak birkaç ekmek ve bir paket makarna parası veriyor.
Durum buyken aklımızla dalga geçer gibi “bağışıklık sisteminizi güçlü tutun”, “sosyal mesafeyi koruyun”, “evde kalın”, “hayatı eve sığdırın”, “evde hayat var” diyorlar. Hem bedensel hem de sosyal ihtiyaçlarımızı yok sayıyorlar. Ağır iş temposundan sonra bir bardak çay eşliğinde dertleşmemize bile engel oluyorlar. Hayatın ağır yükünü dayanışmayla paylaşmamızı ve birlikte çözümler üretip bu yükü azaltmamızı istemiyorlar. Emekçiler yalnızlaştıkça güçsüzleşiyor ve çaresizlik duygusu büyüyor.
“Birbirinize yaklaşırsanız virüs kaparsınız” diyorlar, bizi korkutmak, paniğe sürüklemek istiyorlar. Bilelim ki egemenler bunu her zaman yapıyorlar. Depremle korkutup depreme karşı önlem almayan onlar, kadına yönelik şiddet haberleriyle korkutup şiddeti körükleyenler onlar, virüsle korkutup sağlık sistemini çökerten onlar, işsizlikle korkutup bizi ekmeğimizden eden onlar… Dünya işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı işçilerin gözünde bir korku gününe çevirmeye çalışanlar yine onlar! Çünkü biliyorlar, birlikten kuvvet doğar, birlik olup güçlenen işçiler haksızlıkların, adaletsizliğin, eşitsizliğin, zalimliğin hesabını sorar! Çarkı bozuk bu düzeni yerle yeksan eder, yeni bir dünya kurar!
Daha birkaç ay önce onlarca ülkede kadın-erkek işçiler, emekçiler meydanları dolduruyor; yoksulluğa, işsizliğe, yolsuzluklara, anti-demokratik uygulamalara, eşitsizliğe, kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine “HAYIR!” diyorlardı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde yüz milyonlarca emekçi kadın ortak duygularla, yan yana, omuz omuza dünyanın dört bir yanında, meydanlarda öfkesini haykırdı. Bu mücadeleler bazı ülkelerde diktatörler devirdi, bazı ülkelerde işçilere, emekçi kadınlara haklar kazandırdı. Ne hikmetse koronavirüs canavarı, olağanüstü haller, sokağa çıkma yasakları, evde kal, sosyal mesafeyi koru çağrıları tam da böyle bir dönemde dünyayı sardı. Halkların üzerine bombalar yağdıran farklı ülkelerden egemenler koronavirüse karşı ortak mücadele etmeye karar verdi!
Kapitalist sistemin efendileri koronavirüse karşı değil işçilere karşı savaşıyorlar. Krizin faturasını işçi sınıfına kesiyorlar. Normal zamanlarda tepkiye yol açacak pek çok uygulama ve yasak yaratılan korku ortamı nedeniyle sorunsuzca hayata geçiriliyor. O nedenle yapacağımız en yanlış şey korona paniğine kapılmak, birbirimizden uzaklaşmak olur. Koşullar ne kadar zorlu olursa olsun 1 Mayıs ruhunu yaşatmak, yan yana, omuz omuza durmak, safları sıklaştırmak, mücadeleyi büyütmek boynumuzun borcudur.