
Çocukluğumuzun bayramlarında harçlıklarımızı alıp ilk gittiğimiz yerlerdendi lunaparklar. İçinde dönme dolaptan çarpışan arabalara onlarca eğlence aracını barındırırdı ve bir kenarda da korku tüneli olurdu. İçinde iskeletler, gulyabani tarzında çeşitli korkutucu unsurlar olurdu. Bunun bir kurmaca olduğunu bilir, buna rağmen içine girdiğimizde yine de korkardık.
Bugünlerde okuduğum koronavirüsle ilgili birkaç yazıda “korku tüneli” benzetmesiyle karşılaştım. Biz işçilerin korkularının ha bire körüklendiği bir dönemden geçiyoruz. Peki, biz işçi sınıfı olarak bize yaşatılan bu “korku tüneli” durumunun bir kurmaca olduğunu biliyor muyuz? Biz UİD-DER’li örgütlü işçiler bunun dünyada yaşanan büyük bir ekonomik krizin üstünü örten örtü olarak kullanıldığını biliyoruz. Ama diğer sınıf kardeşlerimizin bu kahrolasıca propagandadan olumsuz etkilendiğini konuşmalarımız sırasında görüyoruz. Bu yaşadıklarımızın gerçek nedeninin işçi sınıfını var olan ekonomik krizde tepkisiz tutmak, işçilerin bir araya gelmelerini engellemek olduğunu konuşuyoruz. Bu yaratılan korku iklimine teslim olmamamız gerektiğini söylüyoruz. Çoğumuz ücretsiz izne çıkarıldık. İşyerleri kapatılan on binlerce işçinin işinin başına dönüp dönmeyeceği belli değil. Başımızda işçileri devlet yardımlarına muhtaç eden, bunu oya tahvil eden bir yönetim var ve bu yardımlar bile yapılamıyor. Biz işçilerin maaşlarından kesilen paralarla oluşturulan işsizlik fonunda para yok. Alın terimizle oluşturduğumuz işsizlik fonu patronlara peşkeş çekildiği ve tahvillerle borçlandırıldığı için fonda nakit para kalmadı. Tüm sınıf kardeşlerimizle paylaşabileceğimiz işsizlik fonunu bizler kullanamıyoruz.
Yaratılan bu “korku tüneli” ortamını biz örgütlü işçiler daha güçlü kenetlenirsek ortadan kaldırırız. Bizim tek gücümüz ve ilacımız örgütlülüğümüzdür.