
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi sınıfının kazanılmış hakları ciddi tehdit altında! Sermaye sınıfı normal koşullarda işçilerin ciddi tepkisine yol açacak hak gasplarını, koronavirüs üzerinden yarattığı korku atmosferinde bir bir devreye sokabiliyor. Mesela kısa çalışma veya esnek çalışma uygulamaları yaygınlaştırılıyor, sendikal haklar askıya alınıyor, ücretsiz izin dayatması yasallaştırılıyor. Bu sırada ücretler baskılanıyor, işten atmalar katlanarak artıyor, işsizlik fonu yağmalanıyor. Peki ya işçi sendikaları? İktidarın koltuk değneği haline gelen Türk-İş ve Hak-İş üst bürokratları, sermaye temsilcileriyle ortak metinler imzalamakla meşguller!
spot-1405.webp [1]

Türk-İş ve Hak-İş üst bürokratları, ülkenin en büyük sermaye örgütlerinden biri olan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ile bir metin imzaladı. TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol ile Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ve Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın imzasının bulunduğu metinde, “yeni normalleşme süreci” olarak adlandırılan önümüzdeki sürece ilişkin “ortak talepler” açıklandı. Açıklanan metinde işyerlerinde önlemlerin alınması, işçilere ücretli izin verilmesi gibi talepler olmazken, patronlara teşviklerin devam etmesi istendi. “Salgının ilk gününden itibaren üç konfederasyonun eş güdüm içerisinde” olduğunu söyleyen sermaye temsilcileri ve sendika bürokratları, siyasi iktidara teşekkür etmekten de geri durmadı.
Mutabakat metninde mevcut halinde 3 ay süre sınırı bulunan kısa çalışma ödeneği uygulamasının “bazı sektörlerde mağduriyetin olmaması amacıyla, salgının olumsuz etkilerinin süreceği öngörülen yeni normalleşmeye geçiş programıyla uyumlu hale getirilerek 2020 yılsonuna kadar” sürdürülmesi istendi. Açıklamada dikkat çeken bir başka vurgu ise şuydu: “Bugünleri hep birlikte ortak akılla aşacağımıza inanıyoruz, üzerimize düşeni de her daim yapmaya hazırız. Tam da bunun için bugün bir aradayız. Çünkü işçi-işveren-kamu demeden ortak ve eş güdümlü hareket etmemiz gereken bir süreç içerisindeyiz.”
Nice zamandır sermaye sınıfının sistematik saldırısı altında bulunan sendikalar, Türk-İş ve Hak-İş üst bürokrasisi eliyle, zamanla ya etkisizleştirildi ya da sermayenin payandası haline getirildi. Bürokratların elinde sendikalar işçi örgütü değil de adeta siyasi iktidarın işçi komitesi gibi çalışır hale geldi. Çünkü meydanı boş bulmuş durumdalar, işçiler tam anlamıyla örgütsüz. Bundandır ki işçilerin sendikalara en çok ihtiyaç duyduğu böylesi zorlu süreçte, sendika bürokratları işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını gözetmek yerine sermayenin bekası için demeçler verebiliyor.
Fakat bu acı tablo karşısında sadece kızmak yetmez. Unutulmamalıdır ki sendikalar işçilerin öz örgütleridir. İşçiler haklarına ve örgütlerine sahip çıkmadan, başlarındaki bu bürokrat takımını fırlatıp atmadan sorunlarını çözemezler.