
Her çağda, her dönemde sömürüye ve zulme karşı mücadele verenler var olmuştur ve olacaktır. Tarihsel hafızada birikip bugünlere, bizlere kadar ulaşmış olan çok büyük deneyimler mevcut. Egemenler her ne kadar toplumda bir korku yaratsalar da korkuya teslim olmayıp mücadele edenler de var. Çünkü biz işçi sınıfının bir tarihi var ve bize yön gösteren UİD-DER gibi bir mücadele örgütümüz var. www.uidder.org [1] sitesinde çıkan “Fotoğraf, Film, Şiir ve Şarkılarla Emek, Tarih, Yaşam” [2] başlıklı yolculukta biz isçi sınıfının, yani emeği var edenlerin hikâyelerini okurken ve izlerken yeri geldi duygulandık, yeri geldi coştuk, yeri geldi öfkelendik. Gördüğümüz her resmin bir hikâyesi, dinlediğimiz her türkünün bir yaşanmışlığı var. Bilmediğimiz birçok şeyi öğrendik, bildiklerimizi tekrarladık ve hafızalarımızı tazeledik. Burjuvazi işçi sınıfına karşı baskı kurmuş, hak mücadelelerini engellemeye çalışmıştır. Bizler tarih ve coğrafyalar farklı olsa da sorunların ve mücadelelerin benzer olduğunu gördük.
Küçücük çocukların nasıl çalıştırıldığını ve sömürüldüğünü gördük. Kadınların mücadelede ne kadar kararlı ve başarılı olduğunu, kadınıyla erkeğiyle birlik içinde mücadele edildiğinde başarıya ulaşıldığını gördük. İşçi sınıfının kadın önderlerinden olan Rosa Luxemburg şöyle demişti: “Hareket etmeyenler zincirlerinin ne kadar ağır olduğunu bilemezler.” Hangi ülkede olursak olalım biz işçilerin kaderleri ortaktır, acıları ve sevinçleri de öyle. O yüzdendir ki şöyle sesleniyordu yürek işçisi Ahmet Arif:
Şafakları ben balığa çıkarım
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgâhlarda paydosa giden
Bir bahar akşamı dünyada…
Ben dört duvar arasında değilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadağ, Çukurova ve Cibali’de
Bizler biliyoruz ki acılarımız ve sevinçlerimiz tarihte mücadelemiz ölçüsünde şekil kazanmıştır ve bundan sonra da öyle olacaktır. Elbette burjuvazinin saldırı ve baskıları daha arttırdığı dönemler çoktur. Ama egemenlerin saldırıları işçi ve emekçilerin örgütlülüğünün, mücadele ve dayanışmasının sımsıkı örüldüğü koşullarda geri püskürtülmüştür. Hatta birlikte mücadele eden ve kazanma hazzını tadan işçiler mücadelelerini bir adım öteye taşımak için daha da cesaretlenmiş ve kapitalist sistemi doğrudan hedef alan mücadeleler örgütlemişlerdir.
Sonuçta sınıf tarihimiz bize gösteriyor ki baskılar, yasaklar, hak gasplarının olduğu her yerde mücadele de filizlenecek bir yer bulmuştur. Bizler bu filizleri büyütecek ve güzel günleri kuracak olanların işçiler olduğunu görüyor ve onlara şöyle sesleniyoruz.
Ne dikenli teller olacak
ne tanklar tüfekler,
Ne tüberküloz kalacak
ne lösemi,
Ne işsizlik
ne banka
ne borsa,
Süt gibi duru ve ak
ekmek gibi sıcak,
Bizim de
bizim de
günlerimiz olacak… (Behçet Sefa Aysan)