
Korona günlerinin vazgeçilmezi, alışveriş listelerimizin gözdesi, bu zor günlerimizde soframızdan eksik etmediğimiz makarna... İhtişamlı zengin sofralarının yalnızca süsü, yoksul sofralarımızın ise ana yemeği makarna… Faydalarını sayarak bitiremediğimiz makarnanın son birkaç ayda satışlarında yüzde yüz kırk artış olmuş. Kırmızı et, balık, sebze ve meyvenin satışlarında artış yokken, makarnanın açık ara şampiyon olmasının kerameti nedir?
Akla gelen ilk cevap elbette stok yapmak. Yani olur da sokağa çıkma yasakları devam ederse hatta uzar da alışveriş yapacak bir durumumuz olmazsa makarna ile idare ederiz. Çoğumuzun böyle düşündüğünü biliyorum. Peki, makarnanın bu günlerde bu kadar tercih edilmesinin, fazla alınmasının sebebi tek başına diğer gıda ürünlerine göre daha uzun süre saklanabilmesi mi? Mesela ben çevremden “şöyle 5 kilo kuzu eti alayım da korona günlerinde ailece yeriz” diyeni duymadım. Ya da “şöyle yağlı birer levrek alayım da hanım akşam pişirsin” diyen arkadaşıma da rastlamadım. Herhalde balıktır, kuzu etidir bunlar uzun süre saklanamadığı içindir! Oysa bizim evimiz kadar kilerleri ve odalarımız kadar dolapları olanlar bu gıdaları da uzun süre saklayabiliyor.
Makarna satışlarının patlamasındaki keramet yoksulluğumuzdur. Bunun cevabının tam da bu olduğunu bir işçi ağabeyimi ve ailesini ziyaret ettiğimde daha iyi anladım. Korona üzerine sohbet ederken laf döndü dolaştı hayat pahalılığına geldi. Ben de “makarna satışlarındaki artıştan haberiniz var mı? Yüzde yüz kırk artmış” diye sordum. Ağabeyimizin eşi de “o kadar çok makarna aldım ki her gün neredeyse makarna yiyoruz” dedi. Çocuklardan birisi şakayla karışık ekledi; “ağabey günde iki öğün makarna yiyoruz!” Önce bir gülüştük. Sonra ablamız biraz mahcup, biraz kızgın girdi söze; “ne yapalım, her şey o kadar pahalı ki! Zaten et alamıyorsun, sebze alayım desen fiyatlar almış başını gitmiş. Korona diyorlar, dışarı çıkma diyorlar da bu insanlar nasıl geçinir düşünen yok! Ne yer, ne içer diye soran yok!”
Ablamız sonuna kadar haklı kuşkusuz. İşçi ve emekçiler olarak aynı koşullarda yaşıyor, aynı kaderi paylaşıyoruz. Kırmızı eti, balığı geçtik sebzeyi, meyveyi bile taneyle alır hale geldik. Televizyonlarda dönen “makarna rafları boşaldı, insanlar çılgınlar gibi stok yapıyorlar” haberleri aslında işçinin gerçekliğiyle uyuşmuyor. Stok yapmak, kara günler için zor günler için kenara koymaktır. Biz bu süreçte o kadar yoksullaştık ki makarnayı gündelik ihtiyaçlarımızı karşılamak için alıyoruz, stok yapmak için değil! Makarna satışlarındaki yüzde 140 artışın sebebi bizim yoksulluğumuzdur. Fakat bu işçi sınıfının kaderi değildir. Yoksulluğumuzu bitirecek olan yine biz işçilerin örgütlü gücüdür, birliğidir.