
Bizler Türkiye’nin farklı şehirlerinde hatta dünyanın farklı ülkelerinde doğduk. Dilimiz, dinimiz farklıydı, kültürümüz farklı. Farklı ezgilere, farklı masallara aşina oldu kulaklarımız. Sonra bir gün kimimiz bir grevde, bir direnişte, kimimiz tezgâh başında, kimimiz sabahın ayazında servis, otobüs beklerken, kimimiz iş çıkışında tükenmişçe evin yolunu tutmuşken, kimimiz okul sırasında mücadele örgütümüz UİD-DER ile tanıştık. Hepimiz için başka bir zamanda olan “o gün”den sonra hayat önümüzde gün gün, ilmik ilmik, akıl akıl, yürek yürek aydınlanmaya başladı. Kim olduğumuzu, hangi sınıfın insanı olduğumuzu, onurlu yaşamanın kendini patronlar sınıfına ezdirmemekten geçtiğini, paylaşmayı, dayanışmayı en önemlisi başka bir dünyayı kurmanın mümkün olduğunu, bunu yapacak gücün de nasırlı ellerimizde, sınıf tarihimizde, işçi sınıfının biliminde olduğunu öğrendik.
Bir işçi bu hayattan bunlar dışında bir tek şey daha ister; emeğinin sömürülmediği, savaşsız, özgürlük dolu bir dünyayı kurmak ve orada genç yaşlı, çoluk çocuk, kadın erkek özgürce yaşamak. Türkiye işçi sınıfı tarihinin şanlı mücadele günleri olan 15-16 Haziran’ın 50. yılını, mücadele örgütümüz UİD-DER’in 14. mücadele yaşını kutladığımız bugünlerde inanıyoruz ki tarihimizden ve kılavuzumuz UİD-DER’den aldığımız güçle gelecek güzel günlere ulaşacağız.
Yürüyoruz Zincirleri Kıra Kıra!
UİD-DER’le Karanlığı Yara Yara!