
Koronavirüs bahanesiyle işçilerin ev-iş arasına hapsedildiği ve sendikaların, çeşitli işçi örgütlerinin salgın bahanesiyle baskı altına alındığı koşullarda kıdem tazminatı hakkının gaspı için yeni planlar devreye sokuluyor. Siyasi iktidar her fırsatta kıdem tazminatı hakkını işçilerin elinden almaya çalışıyor. Bu saldırı, daha önce de fon adı altında defalarca gündeme getirildi fakat işçi örgütlerinden gelen tepkiler sonucunda “rafa kaldırdık” denilerek bir daha gündeme getirilmek üzere ertelendi.
2012 yılında Çalışma Bakanı Faruk Çelik, fonu işçilere “müjdelerken” 11 milyon işçinin yüzde 8’inin kıdem tazminatı alabildiğini, fonla birlikte her işçinin kıdem tazminatı alabileceğini, 1 ay çalışanın bile tazminat hak edeceğini ısrarla yineliyordu. Fakat sonra ortaya çıktı ki işçiler ancak 10 yıl sonra ve fondaki paranın sadece yarısını alabilecekler. Kıdem tazminatlarını işten atıldıkları zaman değil emekli oldukları zaman almaya hak kazanacaklar. Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde de kıdem tazminatı fonu aynı gerekçelerle gündeme getirilmişti. 2019 yılında da Yeni Ekonomi Programı adıyla açıklanan ve yine işçi haklarına yönelik saldırıları içeren düzenlemeler ortaya atıldı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı programda kıdem tazminatının fona devri tekrardan gündeme alındı.
Kıdem tazminatımızı fona devretme istekleri her defasında iktidar tarafından çeşitli güzellemelerle gündeme getiriliyor. Fonun işçilerin yararına olacağı savunuluyor. Hâlbuki fonun işçilerin yararına olacağı iddiaları büyük bir aldatmacadır! Peki, hükümet ve patronlar kıdem tazminatını fona devretmekte neden bu kadar ısrarcı? Asıl yapılmak istenen sermayeye yeni kaynaklar oluşturmaktır. Bugün Türkiye’nin borçları katlanarak artmıştır. Patronlar sınıfı derinleşen kriz karşısında kendilerini korumaya almak istemektedir. Kıdem tazminatının fona devredilmek istenmesi bu nedenledir. Fon, işçiler için değil sermaye sınıfı için kaynak olarak kullanılacaktır. İşsizlik Sigortası Fonu bunun en çarpıcı örneğidir. Fonda biriken milyarlarca lira patronlara teşvik olarak aktarılıyor. İşsiz işçilerin büyük bir çoğunluğu ise fondan yararlanamıyor. İşsizlik maaşı alabilmek için işçilerin önüne türlü engeller dikiliyor.
Son olarak Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) adıyla gündeme gelen fon tasarısında bu defa kıdem tazminatı fonu, Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile birleştiriliyor. BES ile birleştirilecek fon “emekli olanlara çift maaş” iddiasıyla sunuluyor. Emeklilik maaşları iyice düşürülürken kıdem tazminatı emeklilik maaşı yerine konulmak isteniyor. İşçilerin işten atılması kolaylaştırılarak aslında işçilerin emekli olması ve maaş alması daha da zorlaştırılıyor. Çok açık ki gerçekten işçileri önemseselerdi “ikinci emeklilik” aldatmacası yerine öncelikle mevcut emeklilik koşullarını iyileştirirlerdi. Hatırlarsak binlerce işçi emeklilik yaşı geldiği ve primleri dolduğu halde emekli olamıyor. Çünkü çıkarılan bir yasayla emeklilik hakları ellerinden alındı. Kendilerine Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) diyen milyonlarca işçi henüz gasp edilen emeklilik haklarına bile kavuşamamışken yeni paketin ikinci emeklilik iddiasıyla verilmesi işçileri aldatmaya çalışmaktır.
Her seferinde bir müjdeymiş gibi işçilere sunulan fon aldatmacası aslında hem sermayeye kaynak oluşturmak hem de işçileri kolayca işten çıkarabilmek için hayata geçirilmeye çalışılan bir oyundur. Bu oyunun gerçek yüzü aslında sermaye kesiminin ve temsilcilerinin itiraflarıyla ortaya çıkıyor. Kıdem tazminatının “patronların ayağına vurulmuş bir pranga olduğunu”, bunun bir “yük” olduğunu defalarca siyasetçilerin, bürokratların ve patronların ağzından duyduk. Örneğin; 2009 yılında Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Tuğrul Kudatgubilik; “bugün yürürlükte olan kıdem tazminatı düzenlemesi, Türkiye’deki işletmelere Batı ülkelerinde benzeri olmayan ağır bir yük yüklemektedir. Hem istihdam ve üretimde, hem de yatırım ve ihracatta bunun olumsuz etkileri yaşanmaktadır. Ülkemiz endüstri ilişkilerinin sağlıklı bir yapıya kavuşması, ancak kıdem tazminatı sorununun, kazanılmış haklar korunmak ve bir geçiş süreci öngörülmek suretiyle çözümlenmesi ile mümkün olacaktır. Türk işvereni ayağındaki kıdem tazminatı prangasından kurtarılmalıdır” demişti. Ne hikmetse benzer cümleleri Mayıs 2017’de Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli de tekrarlamıştı. Canikli, “bugüne kadar hayata geçirmekte zorlandığımız tüm reform paketlerini hayata geçiriyoruz. Buna en çetrefilli konular dâhil olmak üzere, mesela kıdem tazminatıyla ilgili çalışmalarımız son aşamada. Reel sektör üzerinde çok ciddi bir yüktür, bir prangadır adeta” demişti.
Hal böyleyken kıdem tazminatı söz konusu olduğunda patron ve hükümet temsilcilerini de kapsayacak şekilde “paydaşlar” diye söz ediliyor. Kıdem tazminatı sanki ortada kimin olduğu belli olmayan veya herkesin katkısı, payı olan bir hakmış gibi sunuluyor. Oysa kıdem tazminatı işçinin ödenmemiş ücretidir ve burada tek hak sahibi de söz sahibi de işçilerdir. Kıdem tazminatı işçinin kazanılmış hakkıdır. Bir yıllını dolduran her işçiye haksız yere işten çıkarılması, erkek işçiye askere gitmesi, kadın işçi için evlendikten sonra bir yıl içinde işten ayrılması, işçinin emekli olması gibi durumlarda ödenir. Kıdem tazminatı bu nedenle işçinin iş güvencesidir, patronların işçi atmalarının önünde kısmi bir engeldir.
Hükümetin kazanılmış haklarımıza saldırmasına izin vermeyelim. Haklarımızı korumak için hangi sendikadan hangi sektörden veya fabrikadan olursak olalım, çalışan veya işsiz işçi olsak da hep birlikte mücadele saflarında birleşelim.