
Geçtiğimiz günlerde Sakarya’nın Hendek ilçesinde bulunan Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda meydana gelen korkunç patlama, biz işçi ve emekçilere bazı şeyleri yeniden düşündürten çok acı bir deneyim oldu. Bir tarafta yıllar içerisinde gerçekleşen patlamalar neticesinde sadece fabrikanın ismini değiştirip yoluna devam eden patronlar… Diğer tarafta emek güçlerinden başka satacak bir şeyleri olmadığı için doğru düzgün güvenlik önlemlerinin alınmadığı bir fabrikada çalışırken yaşamını kaybeden, yaralanan işçiler ve onların acılı aileleri… Bu tablo bizlere hiç de yabancı değil aslında. Daha birkaç yıl önce Soma’da feci şekilde yaşamlarından olan madenci kardeşlerimizin acısı hâlâ içimizde çünkü.
Birkaç günlüğüne gündemde “haber” olan bu faciaya dair içimizdeki acı da öfke de çok büyük. Ne verilen istatistikler ne de korkunç kaza diye servis edilen haberler algımızı değiştirmeye yetmez. Kaza deyip, kader deyip işin içinden çıkmayı her seferinde başaran patronlardır. Yıllar içerisinde gerçekleşen ve her defasında daha büyük yıkımlarla sonuçlanan malum fabrikadaki bu “kazalar” bizim gözümüzü açtı. Nasıl oluyor da, işçilerin güvenliğinin sağlanmadığı bu fabrika, uzun yıllardır kârına kâr katarak varlığını sürdürebiliyor? Yapılması gereken denetimler eksik mi yapılıyor ya da hiç yapılmıyor mu?
Bunun anlamı şu; fabrikada bir iş sağlığı ve güvenliği uzmanı bulundurmak, birkaç koruyucu ekipman satın almak ve yıl içinde belirli zaman aralıklarıyla, çoğu sadece kağıt üstünde olmak üzere işçilere eğitimler verdirmek patronlar için yeterli görünüyor. Çünkü böyle olunca patron “yasalar” gereği üstüne düşeni yapmış sayılıyor ve oluşabilecek her türlü kazanın sorumluluğundan rahatlıkla sıyrılabiliyor. Zaten alınan basit düzeyde önlemler bile iş sağlığı kapsamına giriyor. O işin aksamadan yürütülebilmesi her şeyden önce geliyor. Dikkat ederseniz işçi sağlığı ve güvenliği diye bir durum söz konusu değil. Bir makinenin herhangi bir parçası bile, biz işçi ve emekçilerin sağlığından önce geliyor. Durum böyle olunca da, işsizler ordusunu işaret edip fabrikadaki işçileri 12 saat çalıştıranlar, kaza, kader ya da “bu işin fıtratında var” deme ikiyüzlülüğünü göstermekten çekinmiyorlar! Oysa bizim fıtratımızda insan gibi yaşamak var! Böyle hazin sonları hak etmiyoruz. Bizim her zamankinden çok bir araya gelmeye, birbirimize sahip çıkmaya ihtiyacımız var. Yaşanmış acıları silemeyiz belki. Ama yenilerinin olmasını engelleyebiliriz. Bunu da ancak örgütlenerek ve bilinçlenerek yapabiliriz. İş kazaları kader değildir! İşçi ölümlerini durduralım!