
Sebahat Türkler… DİSK’in Kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler’in sevgili eşi ve mücadele arkadaşı, Kemal Türkler Kültür ve Eğitim Vakfı’nın (KETEV) kurucusu… Onu Kemal Türkler’in toprağa verilişinin 35. yılında, yine bir Temmuz ayında, 25 Temmuzda kaybettik. İşçi sınıfının Sebahat Ablasını, ölümünün 5. yılında saygı ve özlemle anıyoruz.
Sebahat Türkler, cenazesinde kızı Nilgün Soydan Türkler’in de dediği gibi “mücadeleci, inatçı ve direnişçi bir kadındı.” O, Kemal Türkler’in önderlik ettiği işçi sınıfının görkemli eylemlerinde sadece eşine destek olmakla kalmamış, bizzat bu eylemlerin örgütlenmesi ve sürmesi için anlamlı çabalar ortaya koymuştur. Grev ve direniş alanlarını asla yalnız bırakmamış, işçi eşlerinin mücadeleye destek olması için yoğun emek harcamıştır. Sebahat Türkler, Kemal’ini uğurlarken “işçi sınıfı seni unutmayacak Kemal’im” diyordu. Kendisi de ne Kemal’ini unuttu, ne de onun uğruna tereddütsüz hayatını feda ettiği işçi sınıfının mücadelesine sırt çevirdi. Yaşamının son yıllarına kadar, DİSK Genel Merkezinde bulunan odasında mücadeleci işçileri ağırladı. Onlara ablalık etti; Kemal Türkler’i ve onun mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışını anlattı, geçmişin şanlı mücadele deneyimlerini aktardı. Grevleri, direnişleri ziyaret etti, işçi eylemlerine katıldı.
Sebahat Ablamız, UİD-DER’in kuruluş etkinliği başta olmak üzere çeşitli etkinliklerinde, UİD-DER İşçi Tiyatrosu Topluluğunun dönemin şanlı mücadelelerini anlattığı çeşitli oyunlarda yerini almaktan da geri durmadı. Grevlerde, direnişlerde bir araya gelmiş işçiler tarafından kurulan UİD-DER’in çalışmalarını takdir ederdi. Özellikle UİD-DER’li genç işçilerin mücadeleye bağlılıklarının ve heyecanlarının, Kemal Türkler’e ve Maden-İş’in mücadeleci anlayışına sahip çıkmalarının kendisini çok mutlu ettiğini ve umutlandırdığını dile getirirdi.
Sebahat Ablamızla 2008 yılında bir söyleşi gerçekleştirmiş, Kemal Türkler’i ondan dinlemiştik. İşçi Dayanışması bültenimizin 4. sayısında yayınlanan bu söyleşide, Sebahat Ablamız gerek kendisi gerekse de eşi Kemal Türkler’e dair, işçi sınıfının mücadelesinin patronlara korku saldığı dönemlere dair pek çok şey anlatmıştı. Sınıf mücadelesinin yükseldiği zorlu dönemeçlerin ve verilen kayıpların canlı tanıklarından biri olarak, Kemal Türkler’i her andığında “başka türlü bir insandı” diyordu.
2008 yılında yaptığımız söyleşiden bir bölümü paylaşarak hem Sebahat Ablamızı hem Kemal Türkler’i yeniden saygı ve sevgi ile analım:
Sebahat Türkler, Kemal Türkler’in daima işçilerle iç içe olduğunu dile getiriyor. Sohbetimiz esnasında gözümüz odasındaki işçi fotoğraflarına takılıyor. Her yanda siyah beyaz, işçi ve Kemal Türkler fotoğrafları… Birbirini tamamlayan kareler ortasında Sebahat Türkler, “sadece işyerlerinde değil, sokakta, alışverişte, sahilde, her yerde etrafımızı işçiler sarardı. İşçilerle çalışıyor, onlarla birlikteyken çok mutlu oluyordu” diyor. İşçilerin güvendiği, her daim yanında oldukları önderleri, bugünün sendikacılarına hiç benzemiyordu. Koltuklardan kalkmadan, mücadeleye girmeden, sınıfın güvenini kazanmadan işçi önderi haline gelinmiyor.
Sebahat Türkler, Kemal Türkler’den bahsederken “hiç gösteriş düşkünü olmadı, iki buçuk yıl boyunca sendikadan tek kuruş para da almadı” diyor. Para ve mevki kaygısı olmayan Kemal Türkler, yaşamı boyunca sınıfın çıkarlarını koruma ve mücadelesini yükseltme uğraşında oldu.
Sebahat Türkler kendisi gibi, Kemal Türkler’in de yoksul bir ailenin çocuğu olduğunu söylüyor. Dikkatimizi albümdeki farklı Kemal Türkler fotoğrafları çekiyor. Bir fotoğrafta Kemal Türkler elinde orak ile ekin biçiyor, diğerinde inşaat işçileriyle duvar örüyor, mitingde, grevde konuşma yapıyor. Sebahat abla, şimdiki Gönen tesislerine ait fotoğrafları gösteriyor ve ekliyor: “167 liraya Gönen alındı. Biliyor musunuz 22,5 yıllık evlilik hayatımızda çok nadir tatil yaptığımızı hatırlıyorum. Toplu sözleşmelerde işçilerin tatil yapmasını savunurken kendisi neredeyse hiç tatil yapmıyordu.”
Evde de çok çalışkan bir insan olduğunu söylüyor Sebahat Türkler: “Terzilik bilir, evin her yanını kendisi tamir ederdi. Birçok kez eve döndüğünde ceketinin olmadığını fark ederdim. Meğer ceketleri kimi işçilere veriyormuş. Döndüğünde yeni bir ceket dikmek için terzi masasında görürdüm onu. Düzenli bir insandı. Asla bağırmazdı. Çevresinde çok saygı uyandırırdı.”
Sebahat Türkler hâlâ sendikaları düzenli ziyaret ediyor. İşçi hareketinin içinde bulunduğu durumu kabullenemiyor. En militan, en coşkulu ve aktif dönemi gören Sebahat Türkler, yaşadığımız dönemin durgunluğunun da atlatılacağına yürekten inanıyor. Geçmiş yıllarda sendikaların, örneğin DİSK’in canlı yerler olduğunu, kapılarının gece yarılarına dek açık olduğunu söylüyor. İşçilerin sendikacılarla konuştuğu, toplantı ve eğitimlerin yapıldığı, yeni örgütlenme ve sorunların konuşulduğu kurumlar olduğunu belirtiyor.
Sebahat Türkler DİSK’in kurulduğu gün hazırlanan DİSK amblemini ve kurucuların imzalarını gösteriyor. Türk-İş’in siyaset dışı, sınıflar üstü sendikal anlayışına son verdi Kemal Türkler ve arkadaşları. Mücadeleci bir sendikal anlayışın açtığı yolda işçi sınıfı birçok hak kazandı. Bu mücadeleci anlayış 15-16 Haziran’da kendini göstermiş ve işçi sınıfı sendikasına sahip çıkmıştı. 1 Mayıs, DGM direnişleri ve faşizme karşı verilen mücadelelerde Kemal Türkler daima en önde oldu.
Sohbetimizin bir yerinde Sebahat Türkler’e duvarda duran bir başka fotoğrafı soruyoruz. Elleriyle fotoğraftaki işçileri adeta okşayarak anlatıyor. “Onlar grev oylaması yapan işçilerdir. Kimileri hâlâ buraya gelir, konuşuruz.” “1976 yılında çekilmiş bir fotoğraf diyor” ve ekliyor: “Şu işçilerin güzelliğine bir bakın!”
Şu işçilerin güzelliğine bir bakın diyor Sebahat Türkler. Yaratan ve üreten işçilerin kir, pas ve ter içindeki yüzleri neşeli ve umutlu... Umut bir kez daha işçide, mücadelede ve devrimde diyerek sohbetimizi bitiriyoruz.