4 Ağustos günü Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta büyük bir patlama gerçekleşti. Resmi rakamlara göre en az 158 kişi öldü, binlerce insan yaralandı, on binlercesi ise evsiz kaldı. Limandaki bir depoda, hiçbir güvenlik önlemi olmaksızın yıllardır tutulan yaklaşık 3 bin ton amonyum nitratın alev alması sonucu patlamanın oluştuğu belirtiliyor. Yolsuzluk batağının derinleştiği, ekonomik çöküşün yaşandığı ve emekçilerden “açız” seslerinin yükseldiği ülkede, zaten uzun süredir hükümete öfkeli olan Lübnanlı emekçiler yaşanan bu acı olayla birlikte yeniden sokaklara çıktı.
Farklı din ve mezheplere mensup on binlerce Lübnanlı emekçi, 8 Ağustos Cumartesi günü Şehitler Meydanına aktı. İşçi ve emekçiler haklı olarak patlamadan ve ekonomik krizden sorumlu tuttukları hükümetin istifa etmesini talep ettiler. “Paramızı ve gençliğimizi aldılar, şimdi de canımızı alıyorlar” diyen Lübnanlı emekçiler, 2019’daki protesto gösterileri sonrasında etrafları bariyerle çevrilen bakanlık binalarını işgal ettiler. Egemenler her zaman olduğu gibi derhal şiddete başvurdu, kolluk kuvvetlerini acılı ve öfkeli emekçilerin üzerine saldı. Ancak işçi ve emekçiler geri adım atmadılar. Bu kararlılığı gören hükümet ise erken seçime gidileceğini duyurdu.
Önce 4 bakan ve 6 milletvekilinin protestolar nedeniyle istifa etmek zorunda kaldığı Lübnan’da, emekçilerin tepkisi üzerine hükümet istifa etti. Emekçi kitleler “Yetmez!” diyor. Caddeler, sokaklar, meydanlar halkın öfkeli haykırışlarıyla çınlamaya devam ediyor. Mevcut sistemin yukarıdan aşağıya tüm politikacılarının suçlu olduğunu dile getiren emekçi kesimler, köklü bir değişiklik istediklerini belirtiyorlar. Oyalanmayı, açlığa mahkûm edilmeyi, katledilmeyi kabul etmeyeceklerini haykırıyorlar.
Lübnan yıllardır mezhepçiliğe dayalı bir siyaset düzeni tarafından bölünmüş durumdadır. Egemen sınıfın farklı kesimleri, emekçileri bu temelde arkalarına takmaya çalışıyorlar. Emperyalist ve bölgesel güçler, Lübnan’daki bu bölünmüşlükten yararlanmaya, bu ülkede kendi nüfuzlarını oluşturmaya çalışıyorlar. Patlamanın bölünmüşlük, vurdumduymazlık, ihmalkârlık sonucunda mı olduğu, yoksa bu durumu kullanan emperyalist ve bölgesel güçlerin sabotaj mı yaptığı henüz belli değil. Ancak kesin olan şudur: İlk günden itibaren tüm emperyalist ve bölgesel güçler leş kargaları gibi Lübnan’ın üzerine çullanmaya ve ondan bir parça koparmaya çalışıyorlar. Bunlar, emekçilerin öfkesini de kendi çıkarları temelinde kullanmak istiyorlar. Bu yüzden işçi sınıfı daha fazla örgütlenerek siyaset sahnesine bağımsız olarak çıkmalı ve tüm sömürücülerden, onların yerli ve yabancı temsilcilerinden hesap sormalıdır!