
George Orwell “1984” kitabında, bizleri distopik bir dünyayla tanıştırıyor. Yıllardan 1984’tür. Romanın konu edildiği ülke baskıcı bir yönetimin elindedir. “BÜYÜK BİRADER” herkesi izler. Onun dünyasında özgürlük kavramı tam tersini ifade eder, insanlara da öyle aşılanır. Neredeyse her şey yasaktır. Sosyalleşme, aile hayatı, arkadaşlık, bireysel vakit geçirme, rüya görme, hayal kurma… Tüm bunlar Büyük Biraderin istediği gibi olmak zorundadır. Diktatörlük yönetimi herkesin evini kameralar, ses cihazları ile gözler ve dinler. Böylelikle insanların evlerinde neler yaptıklarını, neler okuduklarını, neler konuştuklarını, kimlerle nasıl ilişkiler kurduklarını takip eder. Bu da yetmez tabi ki, insanların birbirlerini ihbar etmeleri teşvik edilir, böyle bir mekanizma kurulur. İnsanlar birbirlerinden uzaklaştırılır, herkesin birbirinden şüphe duyması sağlanır. Sokaktaki afişlerde şöyle yazar: “Büyük biraderin gözü üstünüzde!” Her şeyin anlamı değiştirilir, çarpıtılır. Mesela:
Savaş Barıştır
Özgürlük Köleliktir
Cahillik Güçtür!
Günümüzde bu kitaba bakınca, insan ne çok benzerlik varmış diyor. Çünkü kapitalist sistemin yapamayacağı alçaklık kalmamıştır. Bu düzende teknoloji egemenlerin kötü emelleri için kullanılıyor. Hatta kitapta anlatılan distopik dünyanın tohumları atılıyor. Kapitalizm denen sistem çürümüştür ve çıkmazdadır. Bu akıl almaz sistemden ve türlü oyunlarından ancak ve ancak işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle kurtulabiliriz. İşçi sınıfına ait bir dünya için örgütlü mücadelemize sımsıkı tutunmalıyız.