Ben okurken aynı zamanda çalışan milyonlarca gençten biriyim. Ve bu milyonlarca genç gibi ben de çalıştığım halde geçinemiyorum. Bir yandan okulu bitirmeye çabalıyorum, diğer yandan yevmiyelik işlere koşturuyorum. Uzun saatler, köle gibi çalışmamın karşılığında aldığım para asgari ücrete bile denk gelmiyor. Benim gibi milyonlarca işçinin hali buyken, zevkusefa içinde yaşayan biri çıkıp “Dolarla mı maaş alıyorsunuz? Doların yükselmesi sizi etkilemiyor!” diyor. Elbette bu saray beyefendisinin benim nasıl yaşadığımı umursamasını beklemiyorum. Onlar için yemeklerinde kullandıkları mendil kadar kıymetimiz yok. Oysaki içtiğimiz sudan, giydiğimiz çoraba kadar her şeyin fiyatı ateş pahası. Çünkü dolar yükseldikçe liranın değeri düşüyor ve her şeyin fiyatı uçuyor. Yani aldığım paranın bir takvim yaprağından farkı kalmıyor. Böyle olunca da temel yaşamsal ihtiyaçları karşılayabilmek için bile daha çok çalışmak zorunda kalıyoruz. Bunun sonucu da hem bedensel hem de ruhsal çöküntü oluyor. Ancak biz gençler çaresiz değiliz. Ve otuz iki dişini gösterip ekranlarda sırıtanlara, aklımızla dalga geçenlere şöyle diyoruz: “Hey efendiler, Son gülen iyi güler!”