
22 Ağustosta sel, Giresun’un dere yatağına kurulmuş Dereli ilçesini vurdu. Bölgedeki birçok derenin taşması sonucu 7 ilçede sel ve heyelan yaşandı. Pek çok ev sular altında kaldı, dört köprü yıkıldı, yollar göle döndü. İlçe merkezleri selin getirdiği toprak ve taşlarla doldu. 9 kişinin hayatını kaybettiği, 7 kişinin kayıp olduğu açıklandı.
Felaketin yaşandığı bölgedeki dereler üzerinde 30’dan fazla tamamlanmış ve inşaatı devam eden HES bulunuyor. HES’ler kurulurken dere yatakları ve akış yolları değiştiriliyor, civardaki ağaçlar kesiliyor. Böylece sel ve benzeri afetlere kapı aralanıyor. Bölgenin doğal yapısını tahrip eden yol ve köprülerin yapılması, dere yataklarının yapılaşmaya açılması da geliyorum diyen felaket tablosunu tamamlıyor. Gerçekler bu kadar açık ortadayken siyasi iktidar hiç sorumluluğu yokmuş gibi “halkının acılarını paylaşan, yaralarını sarmaya çalışan” pozları kesiyor. Buna pişkince açıklamalar, reklam kokan hareketler, yandaş yazarlardan yalakalıkta çığır açan yorumlar ekleniyor.
Örneğin AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin açıklamasına bakalım: “Yağmurla toprak suya doyuyor, toprak kayganlaşıyor. Yağmur yağdığı zaman toprak su gibi akıyor, önüne ne katarsa götürüyor. Tekrar söylüyorum, afetin yapılaşmayla alakası yok.” Canikli’nin bahsettiği olay heyelandır ama Giresun’da sadece heyelan değil sel de yaşandı. Ayrıca heyelan durup dururken mi oluyor yoksa bölgedeki doğal yaşam tahrip edildiği için mi? Peki dere yataklarının taşmasına ne demeli? Büyük bir açgözlülükle yandaş sermayeye peşkeş çektiğiniz Karadeniz derelerinde yapılan HES’lerin felakete olan katkısını inkâr edebilir misiniz? Bir soru daha soralım. Afetten en çok zararı dere yatağındaki yerleşim alanları görmedi mi? İktidar sözcülerine sorarsanız bunun sorumlusu onlar değiller çünkü buralardaki yapılaşma on yıllardır mevcutmuş. İyi de 17 yıldır sizin eliniz armut mu topluyordu diye sormazlar mı? Madem öyle, bu sorunu çözmek için ne yaptınız? Hiçbir şey! Daha doğrusu bir şey yaptınız ama bu yaptığınızla olası felaketleri önlemek yerine davetiye çıkardınız. İmar affı yasası çıkararak yapılaşmaya izin verdiniz. Geçtiğimiz yıl sadece Karadeniz’de imar affı için yapılan başvuru sayısı 800 bin! Yetmedi, felaketi büyüten inşaatlara, projelere giriştiniz.
Ama kendini sorumsuz ilan etmek yetmiyor, buradan bir de “devlet baba şefkati” devşirmek gerekiyor değil mi? Bu görevi de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve yanında iki bakanın kepçe üzerinde felaket bölgesine giderken çekilmiş fotoğrafı eşliğinde yandaş medya yerine getirdi. Henüz felaket bölgesine tam erişim sağlanamamışken, insanlar içme suyuna dahi ulaşamadığı için çocuklar sel sularından içerek hasta olurken, bulunan cansız bedenlerin sayısı artarken yandaş yazar Abdülkadir Selvi bakın ne demiş bu fotoğraf karesi için: “İlk gördüğümde bana ‘İşte devletimiz bu’ dedirten görüntüden söz ediyorum. Hani Nâzım Hikmet, ‘Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin’ diyor ya, o kepçedeki üç bakan bize özlediğimiz devletin resmini çizdiler. Ayaklarında çizme, ne koruma var, ne protokol, operatörün kepçesine binip vatandaşın ayağına giden üç bakan. İşte özlediğimiz devlet bu… Bana ‘Özlenen devlet nerede?’ diye sorarlarsa, ‘Giresun Dereli’de, o kepçenin içinde’ diyeceğim.” Felaketin boyutlarına, neden yaşandığına ilişkin hiçbir şey yok, onun yerine AKP’li bakanlara güzelleme var! Demek “özlediğimiz devlet tablosu” felaket yaşanınca ortaya çıkıyor! Bir felaketten böylesi bir siyasi propaganda malzemesi çıkarabilen ikiyüzlülüğün bu kadarına da pes diyor insan.
Ne yazık ki bu sel felaketi ne ilk felakettir ne de sonuncu olacaktır. Geçtiğimiz yıllarda Karadeniz bölgesinde benzer sel felaketleri yaşanmış ve siyasi iktidar her zamanki gibi sorumluluğu üzerinden atmıştı. Oysa o zamanki felaketlerin sebebi ne ise bugünkü felaketin sebebi de aynıdır. Felaketin yaşandığı yerin ismi değişiyor, ama sebep ve sonuç hepsinde aynı oluyor. Karadeniz’de yaşanan her felakette bir nevi “dejavu” yaşıyoruz toplum olarak. AKP iktidarı gerçeğin üzerini ısrarla kapatmaya, sorumluluk almamaya devam ettiği ve yapılanların hesabını soramadığımız sürece benzer felaketler yaşanmaya devam edecektir.