
İşçi sınıfının aydını, sosyalist bir yazar, asırlık çınar Vedat Türkali, 97 yaşındayken 29 Ağustos 2016’da bu dünyaya veda etti. Bir asra varan ömründe neler görmedi ki! Cumhuriyetin tek partili döneminin ağır baskılarını, 2. Dünya Savaşını, işçi sınıfının uyanışını ve başkaldırısını, 1971 ve 1980 darbelerini, kısacası Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana bu topraklardaki her acıyı ve her mücadeleyi gördü, Vedat Türkali. O, daha lise yıllarında safını işçi sınıfından yana belirlemişti ve hayatı boyunca hep aynı safta kaldı. Yerinde durarak değil mücadele ederek, üreterek, kitaplar, tiyatro oyunları, film senaryoları ve şiirler yazarak korudu safını. Hiç susmadı, inandığı doğruları söylemekten, yazmaktan imtina etmedi. Karanlıkta Uyananlar, Güneşli Bataklık gibi filmlerinde ezilen, sömürülen işçilerin örgütlenip mücadele etmesini anlattı. Kitaplarında işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele eden sosyalistleri, ezilen halkların yaşadığı acıları, şiirlerinde sömürüsüz ve sınıfsız bir dünyaya olan özlemini yazdı. “Artık yaşlandım” deyip kenara çekilmedi. 90 yaşından sonra iki kitap daha yazdı. Son kitabı “Bitti Bitti Bitmedi” yayınlandığında 95 yaşındaydı. Hep geleceği düşledi, gelecek nesillere yaşanacak bir dünya bırakmak için mücadele etti. Şiirinde dediği gibi mal mülk olmadı derdi hiçbir zaman.
Ya siz çocuklar
Nasıl anlatmalı sizlere olup bitecekleri
Çocuklar bizim dediğimiz
Yüzümüze utanç duymadan bakmaktır
Mal değil mülk değil istediğimiz
Size namuslu bir dünya bırakmaktır
Şiiri çok sevdi. İstanbul üzerine yazmayı da çok sevdi. Çünkü İstanbul işçi sınıfının, emeğin, kültürün ve değişimin başkentiydi. İşte Özgürlük şiirinde dediği gibi:
Sen kavgada güzelsin
Şeftali dalında
İstanbul seninle güzel
İstanbul dendi mi İstanbul
Bitmesin Süleymaniyen martıların eksilmesin
İşte merhaba işte yollarındayım
Ne penceremde demir ne kapımda kilit
Bitti yeşilin mavinin derdi
Ekmek parası var şimdi kafamda…
Bir söyleşisinde “Şiiri çok severim, şiirsiz yapamam da ama şair olamadım ona hayıflanırım” dese de “İstanbul” şiiri daha ilk yazıldığında dilden dile dolaşmış, sömürüye karşı mücadele edenlere ilham kaynağı olmuştu. 1944 yılında yazılan şiir 76 yıl sonra bile işçi sınıfının genç kuşaklarına ilham vermeye, dilden dile söylenmeye devam ediyor. Şiirin sözlerinden bestelenen şarkıyı ise genciyle yaşlısıyla milyonlarca insan hâlâ severek dinliyor.
Vedat Türkali 1944 yılında Konya Akşehir’de Edebiyat öğretmenliği yaptığı sırada yüreği de, aklı da İstanbul’daydı. Henüz göremediği ilk çocuğu dünyaya gelmişti İstanbul’da. Mücadele arkadaşları oradaydı, kavganın şehriydi İstanbul. İşte sevdiklerine hasretini, mücadeleye olan inancını, haramilere duyduğu nefreti, her şeye rağmen kavganın şehri İstanbul’a duyduğu sevgiyi kâğıda dökmüştü Türkali.
Bin bir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Bir taraftan deniziyle, tarihiyle, doğasıyla dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul, diğer taraftan çamurlu sokakları, yoksul ve aç çocukları, elektriğin ve suyun henüz uğramadığı yoksul mahalleleriyle tam bir çelişkiler şehriydi. Aynı Charles Dickens’in iki yüz yıl önce Avrupa için yazdığı gibi hem her şey vardı hem de hiçbir şey yoktu İstanbul’da!
Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerin gayrısına yaşamak yok
Binlerce işçinin alın teri üzerinde yükselen Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman için, saltanatının gücünü ve ihtişamını simgeleyen bir yapı olarak inşa edilmişti. İstanbul yarımadasının en yüksek tepesine inşa edilmiş bu mimari şaheser 400 yıldır sapasağlam yerinde dururken, görkemiyle tam bir tezat oluşturan yoksul evler sıralanmıştı çevresinde. Galata köprüsünün diğer yanında ise evsiz ve kimsesiz çocuklar hayatta kalma savaşı veriyordu Tophane’nin karanlık sokaklarında.
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Süleymaniye’siyle, köprüleriyle, meydanlarıyla tüm güzellikleri var edenler emekçiler değil miydi? O halde neden sefasını bir avuç asalak, harami sürerken cefasını emekçiler çekiyordu? Hayır, bu adaletsizlik ilânihaye sürmeyecekti! Bir gün mutlaka emekçilerin “zafer şarkılarıyla” çınlayacaktı İstanbul sokakları. Haramilerin esareti altındaki İstanbul bir gün mutlaka kurtulacak, onu hak edenlerin, emekçilerin şehri olacaktı tüm güzellikleriyle!
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın
Aramızdan ayrılışının dördüncü yılında saygıyla anıyoruz çınarımızı. Onun sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemini duyanlar, bunun için mücadele edenler var oldukça Vedat Türkali de yaşamaya devam edecek aramızda. Kavgamızın şehri İstanbul ona layık olanlara, işçi ve emekçilere ait olana dek dilimizde “İstanbul” şiiri, yüreğimizde inançla mücadeleye devam edeceğiz.