Hikâye bu ya, Nasrettin Hoca bir gün kümese dalar, irisinden kocaman bir kaz yakalar. Keser ve bir güzel kızartır. Tencereye koyarak Timur’a götürmek üzere yola koyulur. Yolda kızarmış kazın kokusu Nasrettin Hocayı etkiler. Dayanamayıp kazın budunu afiyetle mideye indirir. Karadut yaprağıyla da elinin yağlarını bir güzel temizler. Hoca, Timur’un huzuruna çıkarılınca Timur, Hoca’nın verdiği güzel kokulu tencereyi açar, kendisine sunulan kazın tek ayaklı olduğunu görür. Kendisi topal olduğu için Nasrettin Hoca bunu hakaret olsun diye yaptı sanarak ona çok kızar. Hoca, Timur’un kendisine kızdığını anlar ve der ki “ulu hakanım, bizim Akşehir’in kazları hep tek bacaklıdır. Çeşme başındaki kazlarımıza bir bakın” der. Timur da çeşme başındaki kazların tek bacaklarının üzerinde uyuduklarını görür. Timur “yooo Hoca kazın ayağı öyle değil” der. Adamlarına çeşme başındaki kazları değneklerle kovalama emri verir. Uyandırılan kazlar iki ayak üzerinde kaçmaya başlar. Timur alayla Nasrettin Hoca’nın yüzüne bakar. “Hoca, hani sizin Akşehir’in kazları tek ayaklı idi?” diye sorar. Nasrettin Hoca “vallahi hakanım, eğer o değnekleri size verselerdi tövbeler olsun, siz oradan dört ayakla kaçardınız” der.
Gelelim günümüze… Ülkeyi yönetenler tüm dünyayı etkisi altına alan bir kriz varken bizim ekonomimizin tıkır tıkır işlediğini söylüyorlar. Dolar ve altın hızla yükselerek rekor üstüne rekor kırarken Türk Lirası tarihin belki de en hızlı değer kaybına uğradı. Zaten yaşam standartlarının çok altında aldığımız maaşlarımız hızla eriyor, enflasyon hızla yükseliyor. Bir ay çalışarak kazandığımız para ise en temel ihtiyaçların karşılanmasına bile yetmiyor. Borçsuz bir güne uyanmak adeta biz işçilere haram oluyor. İşsizlik de iş kazaları da aynı oranda hızla artarak devam ediyor. Dolar tarihin en yüksek kurundan işlem görüyor. Ama muktedirler çıkıp gözümüzün içine bakarak “siz dolarla mı maaş alıyorsunuz?” diye sorabiliyorlar. Dolarla maaş almadığımız doğru ama dolardaki yükselişten fena halde etkilendiğimiz de kazın iki ayaklı olması kadar gerçek. Gerçeklerin üzerini işte böyle türlü süslü laflarla, işler tıkırında gidiyor yalanlarıyla kapatmaya çalışabilirler. İşçi kardeş, kazın ayağı öyle değil, hem de hiç değil.
İşçi sınıfının önderleri inatla ne diyor biliyor musunuz? “Gerçekler direngendir!” Gerçekleri ilânihaye saklayamazlar, saklayamayacaklar. “Ekonomi süper gidiyor. Teknolojik hamleler ile dünyanın başını döndürüyor, hatta serseme çeviriyoruz” diyorlar. Bu yalanlara inandıkça asıl biz sersemleştikçe sersemleşiyoruz. Egemenler ne zaman bir çıkmaza girse, sıkışsa güne büyük sürprizlerle uyanıyor, avutuluyoruz. Sağda solda petrol ya da doğalgaz buluyoruz. Fakat öte yandan bir türlü de enerjiyi, yer altı kaynaklarımızı çıkaramıyoruz. Neden mi? Çünkü Lozan anlaşmasında gizli madde varmış da ondan! Amaçları milliyetçi damarımızı kabartmak, bizi coşturmak, gerçek sorunlarımızın görülmesini, konuşulmasını engellemek! İşçi ve emekçilerin gözünde başka bir düşman yaratmak, sorunların kaynağını gizlemek! Bunun için her şeyi emperyalist emellerinin propagandasına dönüştürüyorlar. Varsa yoksa kendi çıkarları, emekçilerin ne yaşadığı, nasıl yaşadığı umurlarında bile değil!