
Okul yıllarımda dünyanın yok oluşa sürüklenmesinin sebebinin insanlar olduğunu düşünürdüm. Çünkü parfüm kullandığımız için ozon tabakasının delindiği, bunun da küresel ısınmaya yol açtığı anlatılırdı bizlere… Öte yandan dünyadaki karbondioksit salımının yüzde 25’ten fazlasını sadece 20 kapitalist şirketin gerçekleştirdiği söylenmezdi. Gerçek gizlenir, tek tek insanlar suçlanır ve böylece kapitalizm aklanmış olurdu. Şimdi geriye dönüp baktığımda kandırılmış, aldatılmış hissederim.
Bir suç bataklığı olan kapitalizm, yarattığı tüm yıkımlardaki sorumluluğunu gizlemek için aynı kirli oyunu oynuyor. Her felakette kendisini aklıyor ve suçu bireye yıkıveriyor. Mesela her gün koronavirüs üzerine demeçler veriyor muktedirler, açıklamalar yapıyorlar. “Maske, mesafe, temizlik!” diyerek bir hastalığın kaderini bireysel tedbirlere indirgiyorlar. Her fırsatta para cezası yiyen insanların sayısı açıklanıyor, plajlardan, piknik alanlarından ve düğünlerden bahsediliyor, maske takmayan insanların fotoğrafları yayınlanıyor. Neden? Gerçekten bizi düşündükleri için mi? Hayır, böylece toplumda “hükümet elinden geleni yaptı, yapıyor ama insanlar cahil! Kurallara uymadıkları için salgın yayılıyor” algısı oluşturulmuş oluyor. Sorumluluklarını ve suçlarını sırtlarından atan kapitalizmin egemenleri, emekçileri körleştiriyor ve birbirine hedef gösteriyor.
Toplu taşıma araçlarında burnumuzun ucu gözükse insanların delici bakışlarıyla karşılaşıyor, hakarete varan söylemlerine maruz kalıyoruz. Her gün kavga, gürültü, kıyamet… Oysa bıraktık salgın sürecini, normal bir zaman için dahi uygun olmayan, insana yakışmayan bir şekilde seyahat etmemizin nedeni sorgulanmıyor. Toplu taşıma araçlarının kapasitesinin yetersizliği konuşulmuyor, “kardeşim biz insanız, neden balık istifi gibi taşınıyoruz” denilmiyor.
Hatırlayalım bir saat içinde sokağa çıkma yasağı uygulanacağı duyuruldu bu memlekette! Haliyle kaos yaşandı. Düşük ücretleri nedeniyle ihtiyaçlarını günübirlik temin edebilen emekçiler; fırınların, marketlerin önünde kuyruğa girdi. Öyle ya 3 gün evin duvarlarını mı yiyecekti ev halkı? Hatırlayalım ne yazıp çizdi tuzu kuru yandaş kalemler? “Bir poşet patatesi ne yapacaksınız”, “bisküvi çok mu acil”, “salgının sebebi işte bu Luppocular” diyerek hem hedef gösterdi, hem de aşağıladı çaresizlik içinde sokağa çıkan insanları... Egemenlerin söylemleri ve uygulamaları nedeniyle, mantığın hiçbir şekilde kabul etmeyeceği biçimde koronavirüsü yaşlıların yaydığına inanıldı hatırlayalım! Sokağa çıkan yaşlılar hakarete uğradı, dövüldü.
Egemenler tarafından aldatılan emekçi kitleler asıl gerçeği göremiyor ve böylece sorumlunun kim olduğunu da çözüm yolunu da ıskalamış oluyorlar. Klasik bir sermaye sınıfı manipülasyonu yapılıyor, insanlar suçlanıyor. Oysa toplumsal bir sorun, toplumsal mücadelelerle çözülür. Sorunu çözmek yerine kirli emelleri için kullanmayı tercih edenler ise elbette bu yönlü bir adım atmıyorlar.
Oynanan kirli oyunu bozmanın yolu, sınıfını bilmekten ve doğru sorular sormaktan geçer. O halde soralım: Neden dünyanın her yerinde sağlık sistemleri özelleştirilip çökertildi? Solunum cihazı, yoğun bakım ünitesi üretmek varken silahlanmaya harcandı paralar, neden? Neden işçi ve emekçiler gıdaya ve ilaca ulaşamaz hale geldi de bağışıklık sistemleri çöktü? On binlerce sağlık işçisi neden bugün atama bekliyor, işsizlik içinde kıvranıyor? Sağlık sisteminin kapsamının genişletilmesi ve koronavirüs testi dâhil tüm hizmetlerin parasız verilmesi neden gündeme dahi getirilmiyor? Hijyenin ve bağışıklık sisteminin öneminden dem vuranların aklına neden elektrik, su, doğalgaz faturaları gelmiyor?
Soruları çoğaltmak mümkün ama hepsinin tek bir cevabı var; kapitalist sömürü düzeninin yasaları! Her şey bu düzenin kâr terazisinde tartılır; kârlıysa müspettir, kârsızsa menfi! Doğaya ve insana düşman bir düzen olan kapitalizm, suçludur! Dünyamızı yaşanmaz hale getiriyor, tablo her geçen gün vahim bir hâl alıyor. Ama işçi sınıfı olarak çaresiz de değiliz. Çünkü üreten biziz, çoğunluk biziz, gücün kaynağı biz! Egemenlerin oyunlarına gelmeyelim ve sınıfımızın mücadele birliğini sağlayalım.