Belarus’ta 9 Ağustosta yapılan seçimlerde %80’lik bir oy oranıyla yeniden iktidara seçildiği ilan edilen Aleksandr Lukaşenko’ya karşı protestolar devam ediyor. Muhalif lider Svetlana Tikhanovskaya’nın seçim sonuçlarının tahrif edildiğini açıklamasının ardından devlete ait Belaruskali firmasının öncülük ettiği grev ve protesto dalgası başkent Minsk’in tüm bölgelerine yayılmış, ülkenin diğer şehirlerinde de etkisini göstermişti. Son dönemde protestolar daha değişik boyutlar kazanarak devam ediyor.
Kitlesel protestolarda oldukça etkili bir paya sahip olan Belaruskali firmasının grev komitesi üyelerinin tutuklanması üzerine Yury Kozrun ve Aleh Kudzyolka adında iki madenci, maden sahasında yüzeye çıkmayı reddederek şirket yönetimine ve hükümete tepkilerini gösterdiler. Bunun üzerine Belaruskali Potas madeninde çalışan işçiler protesto gösterilerinde bulundular. Gösterilerde yer alan 20 kişi 2 madencinin taleplerine sahip çıktıkları gerekçesiyle tutuklandı. Minsk bölge polisi sözcüsü “eylemlere kimlerin katılıp katılmadığını öğrenmek zaman alacak. Ayrıca tüm madenciler gözaltına alınmamış olabilir” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Gösteriler sırasında karşılaşılan uygulamalar ve Lukaşenko yönetiminin söylemleri bir süredir Belarus işçi sınıfına dayatılan koşulların devamı niteliğinde. Resmi olmayan rakamlara göre ülkedeki işsizlik yaklaşık %10’u bulmuş durumda ve ayda 10 dolar gibi düşük işsizlik yardımları sağlanıyor. Belarus’ta kamu sektöründe çalışanlar, işyerlerinden ayrılmalarını epeyce zorlaştıran sabit süreli sözleşmelere imza atıyorlar. İşverenin çalışanı istediği zaman çıkarabileceği bu sözleşmeler ile kamu sektöründeki işyerleri adeta bir siyasi kontrol merkezi haline getirildi. İşçileri iş güvencesinden ve sosyal yardımlardan mahrum bırakan çalışma koşulları, çeyrek asırdan fazla süre tek başına yönetimde bulunan hükümetin otokratik uygulamaları ve nihayetinde şaibeli seçim süreci emekçi kitlelerin tepkisini çekiyor.
26 Eylülde yapılan “Kadın Yürüyüşü” ve ardından 27 Eylülde 100 binden fazla kişinin katıldığı protestolar örgütlendi. İnsan hakları aktivistlerine göre bu gösterilerde 250’den fazla kişi gözaltına alındı, özel kuvvetler ve polis tarafından şiddet kullanıldı. Henüz tam anlamıyla genel grev boyutuna taşınamayan eylemlerde sanayi işçilerinin güçlü etkisi mevcut. Belarus Otomobil Fabrikası, Minsk Traktör Fabrikası, Grodno Azot ve Belaruskali gibi endüstriyel devlerin işçileri “Serf (köle) değil işçiyiz!” yazıları bulunan dövizler taşıdılar. Sendikalı işçilerin belirli bir etkinliğinin olduğu ve uzun süredir zincirlenmiş işçi hareketinin yükselişine tanıklık eden protestolar çoğunlukla seçim talepleri ile sınırlı kaldı. Muhalefetteki politikacılara yapılan baskılar neticesinde güncel durumda tepkiler ortaklaştı.
Belarus’ta bir yanda kendi statükocu geleneğini sürdürmeye çalışan Bonapartist bir rejim öte yanda iktidarı ele geçirmek isteyen Batı destekli burjuva muhalefet var. Kendi bağımsız sınıf siyasetine önderlik edebilecek bir örgütlülükten yoksun durumdaki işçiler, burjuva muhalefetin yönlendirmeleri altında mücadelelerini sürdürüyor. Lukaşenko rejiminin Belarus işçi sınıfını getirdiği durum ortadadır. Devlete ait firmalarda yapılan protestolara destek verirken, söz konusu özel firmalar olduğunda sessiz kalan liberal politikacıların işçi sınıfını götüreceği yer bellidir. İşçilerin kendi bağımsız çıkarlarının farkına vararak bir sınıf olarak mücadeleye atılmaları halinde protestolar da siyasi sonuçları da farklı boyutlarda olacaktır. Bugün, kendi politikalarının burjuvaziden bağımsız olması gerektiğini kavrayan bazı muhalif örgütlenmeler halk komitelerini kuruyor. Belarus işçi sınıfı örgütlülüğünü güçlendirerek ve politikleşerek sosyalist bir önderlikle buluşabilirse, burjuva siyasete muhtaç kalmayacak, kendi yolunda özgürce yürüyebilecektir.