Merhaba. Sizlere son birkaç günde etrafımdaki insanlarla sohbetlerimden örnekler aktarmak istiyorum. Bu insanların anlattıkları işçi ve emekçilerin nasıl yaşadığını, ne düşündüğünü, birlikte hareket etmenin ve bizi bu hale getirenlerden hesap sormanın önemini gösteriyor.
Petrokimya işçisi: Okullar açılıyor ya dertlerimiz de bitmiyor. EBA ile başımız dertte. “Bilgisayarın var mı? İnternetin var mı?” diye soran kimse yok. Haberlerde duyuyoruz Doğu’da öğrenciler EBA’ya bağlanabilmek için dağa çıkıyorlarmış. Biz de ovadayız, şehirdeyiz ama evlerimizde bilgisayar alacak paramız bile yok. Akıllı telefonlarımızla girmeye çalışıyoruz. Zaten uzun zamandır da giremiyoruz. Sistem kaldırmıyormuş.
Benim de 2 çocuğum var. Biri 18, diğeri 9 yaşında. Büyük olanı yarım gün çalışıyor. Genellikle 9 yaşındaki kızımla ben ilgileniyorum. Ben de işyerinde üç vardiya çalışıyorum. Hem fabrikada çalışıyorum, hem temizlik, yemek ve çocuğumun eğitimi derken genellikle işe uykusuz gidiyorum. Şimdi okullar açılacak ve ben kızımı okula göndermek istemiyorum. Doğru mu yapıyorum, bilmiyorum. Çok kararsızım. Çünkü kızım doğuştan tek böbrekli, hastalanırsa kurtaramayız diye korkuyorum.
Petrokimya işçisi: Ben iki çocuklu bir anneyim. Liseye giden bir oğlum ve üniversiteye giden bir kızım var. Koronavirüs sebebiyle ikisi de uzaktan eğitim aldılar. Fakat evimizde bilgisayarımız bir tane. Allahtan internetimiz var. Fakat kızım ve oğlumun dersleri çakışıyor. İkisi de bilişim okuyor ve bilgisayar artık kaldırmıyor. Onların istediği bilgisayarın fiyatı ise 12 bin lira. İkisine alsak 24 bin lira. Ben bir işçi olarak nasıl alabilirim ki? Sistem bu şekilde çöküyor işte.
Kasiyer: Ekonomi çok kötü. “Bunu nereden anlıyoruz?” diye soracak olursanız, ben bunu her gün her saniye canlı canlı yaşıyorum. Mesela bugün yaşlıca bir kadın yanında bir çocuk ile kasaya geldi. Elinde birer paket makarna, pirinç, şehriye ve çocuğun elinde Eti Puf vardı. Kadının elinde 10 lira vardı. Bu aldıklarının 10 lirayı geçtiğini söylediğimde, kadın da “o zaman şehriye ve makarnayı çıkaralım, pirinç ve Eti Puf’u alalım” dedi. Ama o da yetmedi. Çocuğun elindeki Eti Puf’u alamazdım. Kadın da elindeki pirinci bırakmak istemedi. Toplam 10,5 lira tuttu. “Tamam, teyze” dedim. Bunun gibi onlarca kişi geliyor her gün. Her gün bu manzara ile karşılaşıyorum. Kimisi bir ekmek istiyor, kimisi “bozulmuş, çürümüş veya günü geçmiş ürününüz var mı?” diye soruyor bizlere. Hırsızlık yapmak da demiyorum ama süt veya ekmek çalmaya çalışan mı desem, ne ararsanız var. Benim maaşımdan gidiyor, ne kadar yapabilirim ki? Ben de çok zor geçiniyorum. Ben her gün 12 saat çalışıyorum. Bu gidişat iyi değil, gittikçe yoksullaşıyoruz.