Aylardır düzenli bir iş bulmak için çırpınıp duruyorum. İŞKUR üzerinden ve internetteki iş ilanlarından tutun da sokakta oraya buraya asılan ilanlara kadar her yerde iş arıyorum. İş arama süreci değil haftaları, ayları buluyor. Bir yandan düzenli bir iş arıyorum bir yandan da elde avuçta ne varsa eriyip gidiyor. İş ararkenki masraflarımı karşılamak için de günü birlik işlere gitmek zorundayım. Yıllar önce işçi sınıfının ozanlarından Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dediği gibi Türkiye’de iş aramanın başlı başına bir iş olduğunu ben de yıllar sonra yaşayarak öğreniyorum. Haftanın bir iki günü ya da şansım yaver giderse bir iki haftalık iş ayarlayan özel istihdam bürolarının bulduğu işlere gidiyorum.
Özel istihdam bürolarının bulduğu işlerde uzun bir süredir çalışmaktayım. Bu bürolardaki çalışma koşulları işçilik değil, resmen kölelik düzenine hitap ediyor. UİD-DER yıllar önce özel istihdam büroları daha yasalaşmadan, bu büroların neden kölelik büroları olduğunu ve asıl işlevlerinin istihdam değil, patronlara dikensiz gül bahçeleri sunmak olduğunu anlatmıştı. Bugün kölelik bürolarında yaşadıklarımız ise o günlerde yapılan uyarıların ve mücadele çağrılarının ne kadar önemli olduğunu tekrar anlatıyor. İşsizliğin korkunç boyutlara ulaştığı bugünkü gibi kriz dönemlerinde kölelik bürolarının işlevi tam anlamıyla açığa çıkıyor. İşsiz olan, pandemi bahane edilerek işsiz bırakılan, ücretsiz izne çıkartılan, kısa çalışma uygulamasına maruz bırakılan, işi olup da aldığı ücretle ay sonunu getiremeyenlerin çalışmak zorunda kaldığı yerlerdir kölelik büroları. Kölelik bürolarında belirli bir işin yok, belirli bir iş saatin yok, belirli bir işyerin de yok. Bir ay bir yerde sürekli çalışsan bile haftalık iznin yok. Hiçbir sosyal hakka sahip değilsin. Büro işçiyi devamlı iş olan bir işyerine gönderse ve aylarca çalıştırsa da işçi o işyerinin kendi işçilerinin sahip olduğu hiçbir haktan yararlanamıyor. Servisi olan işyerlerinde kölelik bürolarından gelen işçilerin servisle işe gidip gelmeleri bile istenmiyor.
Bu yağlı fırsatı patronlar istedikleri şekilde kullanabiliyorlar. Pandemi bahane gösterilerek milyonlarca işçi işini kaybetti. Milyonlarcası ayda üç kuruşa talim ettirildi. Patronlar işini yürütmek için işçi almak yerine kölelik bürolarından işçi kiralıyorlar. Son aylarda bu bürolarda tanıştığım işçilerin geneli pandemi bahanesiyle ücretsiz izne gönderilen aslında işsiz bırakılan işçilerden oluşuyor. Hepsi de aylarca iş arayıp da bulamayan yani ölümü görüp sıtmaya razı olmak zorunda kalan işçiler.
Kölelik büroları yasalaştığı zaman işçileri gelecekte nasıl bir karanlığın beklediği uyarısını yapmıştı UİD-DER. İşsizliğin işçiler için açlık, çıkışsızlık, ölüm anlamına geldiği bu kriz dönemlerinde işçiler kölelik bürolarında çalışmak zorunda kalıyor. İşçilerin örgütlü bir şekilde davranmasının neredeyse olanaksız olduğu kölelik bürolarında çalışma koşulları dibe çekildikçe çekilmeye çalışılıyor. İşçiye günübirlik sigorta yapılmasını bile yük olarak gören bu işletmeler, kapitalizmin kan emici kenelerinden biridir. Kriz dönemlerinde patronlar için can simididir. Biz işçiler örgütsüz olduğumuz her koşulda patronlar uzatılan can simitlerine daha sıkı sarılıyorlar.
Pandemiyi bahane edip fırtınalar kopartılmasına asıl sebep olan kapitalizm ve onun bitmez tükenmez krizleridir. Milyonlarca emekçiyi savaşlarda katleden ve göç yollarına savuran, işsizlikte rekorlar yaratan, bizleri kölece çalıştıran kapitalist kâr düzenidir. İşçi Dayanışması’nın 150. sayısının başyazısında da belirtildiği gibi kapitalizmin “ya sıtma ya da ölüm” dayatmalarını kabul etmiyoruz. “Bu düzen değişmeli” diyoruz. Bu da ancak yalanlara kanmadan, her alanda, her koşulda birliğimizi ve örgütlülüğümüzü güçlendirmekle mümkün olacaktır.