
Yaşadığımız bu çürümüş düzen gençler olarak bizi çıkmaza sürüklüyor. 18 yaşında yaşamına son veren Furkan’ın acısını gençler olarak iliğimize kadar hissettik. Okuduğum andan itibaren Furkan’ın derdini anlattığı satırlar aklımdan hiç çıkmadı. Biz hayat ve umut dolu olmamız gereken çağlarımızda geleceğe olan umudumuzu kaybediyoruz. Bu olay üzerine çalıştığım huzurevinde benim gibi üzülen arkadaşlarımla konuşmaya başladık. Birlikte çalıştığım arkadaşım Sevda Hemşire henüz 22 yaşında. Furkan’ın yazdığı satırları daha önce okumuş. Üzerine dertleşince UİD-DER’in sitesinde Furkan için yazılan yazıları birlikte okuduk. Sonra Sevda bana “Abla ne kadar da güzel anlatmış. Ben de kendimi bu hayatta yalnız hissediyorum. Daha gencim ama hayat enerjimi çalmışlar gibi. Yaşam koşulları çok zor. Gençler olarak gerçekten bunalımdayız. Üniversiteden mezun oldum ama daha yeni iş bulabildim. Bu toplumun beklentilerini karşılamadığında yalnızlaşıyorsun. 22 yaşındayım ve ben de ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Hedeflerimi, hayallerimi çevrem belirliyor. Sağlık okumak istemiyordum mesela, ama işsiz kalmamak için para kazanabileceğimiz işlere yönlendiriliyoruz. Hevesle, canla başla yapmak istediğim hobilerim, ilgi alanlarım bu hayatın duvarına çarpıp soluyor. Artık hiçbir şey yapmak içimden gelmiyor.”
Ayşe Abla ise Furkan’ın kendi oğluyla yaşıt olması nedeniyle etkilenmiş: “Benim oğlanla yaşı aynı. Allah kimsenin başına vermesin, kimseyi evladıyla sınamasın. Bak günlerdir bu işyerinden çıkamıyoruz, ailemizden, çoluğumuzdan çocuğumuzdan ayrıyız. Ne yer ne içerler bilmiyoruz. Ailemize bir şey olsa yanlarında değiliz. Sahip çıkamıyoruz ailemize. Ekmek parası için her şeye katlanıyoruz.”
Hatice Abla ise çalışma koşullarımızın çocukları ile ilişkisine olan etkilerini şöyle anlatıyor: “Eskiden normal çalışma düzeninde evladım bana sarılır öperdi. Şimdi karantina sürecinde evlatlarımdan uzak kaldığım 10 günde çocuklarım benden uzaklaşmış durumda. Çocuklarıma ilgimi, sevgimi verebilecek zaman bulamıyorum. Evde değilim, ne yer ne içerler bilmiyorum. Okula gittikleri dönemde en azından sosyallerdi, şimdi evde kapalı kaldıklarından beri iyice içe kapanık oldular. Kocam hastanede çalıştığı için bu dönemde o da evde duramıyor. İkimiz de yoğun çalışıyoruz. Karıkoca uzun saatler çalıştığımızdan çocuklarımızla yeterince ilgilenemiyoruz” diyor.
Gençleri yalnızlaştıran, hayattan koparan kapitalist sömürü düzenidir. Ekonomik kriz giderek büyürken işsizlik de giderek artıyor. Uzun süre işsiz kalan gençler bunalıma girip sorunu kendilerinde aramaya başlıyorlar. En verimli dönemlerini işsiz geçiren gençler kendilerini işe yaramaz hissediyorlar. Bir iş bulabilenler ise ağır ve yorucu çalışma koşulları nedeniyle daha gencecik yaşlarında bu düzenin cenderesi altında ezilip çıkışsızlığa sürükleniyorlar. Haberlerde ölüme sürüklenen gençleri ve bıraktıkları mektupları okuyoruz, fakat onları intihara sürükleyen gerçek nedenlerden hiç bahsedilmiyor. Vakalar çarpıtılıp kişiselleştiriliyor. Asıl düşmanımız olan bu bozuk düzen gözlerden gizleniyor. Furkan’ın da dediği gibi milyonlarca insanın arasında olmalarına rağmen gençler kendilerini yalnız hissediyorlar. Egemenler ise virüsü bahane ederek insanları giderek daha da yalnızlaştırıp insani bağları koparıp yok ediyorlar. Bizi yalnızlaştırmaya, umutlarımızı çalmaya çalışan bu düzene karşı mücadeleyi büyütmekten başka çaremiz yok. Hayatlarımızı değersizleştiren, anlamsızlaştıran bu kirli dünyayı baştan yaratmak biz gençlerin elinde. Adresimiz de çözüm yolumuz da belli! UİD-DER saflarında düşmana inat umudu ve mücadeleyi büyütmek.