
Büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor. Dünya devletleri, ekonomik krizi üretenlere yani patronlar sınıfına sınırsız destekler sunuyor, vergi borçlarını siliyor ve düşük kredilerle destekliyor. Biz işçi sınıfına ise yüksek enflasyon, işsizlik, açlık ve yoksulluk düşüyor. Kapitalist sistemin krizini gizlemek için koronavirüs bahane olarak kullanıyorlar. Bu sömürü sistemi altında biz işçilerin sağlığını düşünmek kapitalist işleyişe ters değil mi? Hayat pahalılığı hepten canımızı yakıyor. Artan vergiler ile biz işçileri kaz gibi yoluyorlar. Hep iyi haberler, “müjdeler” veriliyor. Dış borç katlanarak artıyor, ekonomik krizle para politikası tepe taklak, karşılıksız para basılıyor. Döviz son yüzyılın en yüksek kurundan işlem görüyor. Enflasyon hızlı bir şekilde katlanarak artıyor. Enflasyonun artması ile birlikte her şeye iğneden ipliğe zam geliyor. Gittikçe kötüye giden ekonomimizi düzeltebilmek için daha fazla çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Eğitimden, sağlığa sistem acı acı alarm veriyor. Bizim tarafımızda bunlar yaşanırken ne hikmetse ekonomimizin uçtuğundan bahsediyorlar. Tüm dünyada işçi sınıfı daha fazla yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya bırakılıyor.
Çürümeye yüz tutmuş kapitalist sistemin fişini solunum cihazından çekmeli ve işçi sınıfının acılarına son vermeliyiz. Her ne kadar zorlu günlerden geçsek de gelecek güzel günlere olan inancımızı ve umudumuzu yitirmeyeceğiz. Bundan 103 yıl önce tarihin karanlık sayfalarını yırtarak işçi sınıfının yolunu aydınlatan Ekim Devrimi, hâlâ yolumuza ışık tutuyor. 1917 Ekim Devrimi tam da içinden geçtiğimiz bu bunalımlı kriz ve emperyalist savaş ikliminden çıkışın anahtarını sunuyor işçi sınıfına. Ekim Devrimi, işçi sınıfının kokuşmuş kapitalist sömürü sisteminin ürettiği sorunlarla birlikte yok olacağını gösteriyor bizlere.