Son yıllarda televizyonlarda yemekle ilgili programlar, yarışma programları artmış durumdadır. Kimisi her gün yayınlanan kimisi de belli günlerde yayınlanıp reyting rekorları kıran programlar haline gelmiş. Kimi büyük kanallarda yayınlanıyor kimi de Youtube kanallarında. Yarışmalar düzenlenip elit ve sosyete dedikleri kişiler için açılan mekânlarda şef olmaya aday kişiler seçilmeye çalışılıyor. Ancak burjuvaların ve onların temsilcilerinin sofralarında, çeşitli iş toplantılarında ve villalarında yenilecek tipten yemekler seçilip yapılıyor. Belki de işçi sınıfının hiçbir zaman sofrasında göremeyeceği yemekler. Küçük bir örnek üzerinden gidelim; Türkiye’de 2019’da yıllık et tüketimi kişi başına 15 kilo civarındadır. Eğer pandemi sürecini dâhil edip bundan dolayı fiyat yükselişini de eklersek yoksullar arasında et tüketimi daha da düşmüştür.
Bir insanın yaşamını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için dengeli beslenmesi gerekir. Hani sağlık her şeyden önce gelir deriz ya, işte o sağlık. İşçi sınıfı için konuşursak eğer “sağlıklı” kısmını geçtik “beslenme” sorunu var aslında. Kriz çevremizi sarmış durumda. Temel ihtiyaçlar diyeceğimiz besin maddelerini alamaz durumdayız. Pazara gittiğimizde aza kanaat getirmekten öte bir durumda değiliz. Pandemiyle beraber ücretsiz izinler arttı ve işçiler günlük 39 liraya mahkûm edildi. Değil kırmızı et, beyaz eti alacak durumda bile değiliz. Aklıma, geçen senelerde insanlıktan yoksun bir zatın üç öğün simit ve çayla beslenince asgari ücretin yeteceği üzerine yüksek bir matematikle hesap yapması geliyor. Galiba şu an o hesapla da paçayı kurtaramıyoruz. Onların sofralarında ismini bile bilmediğimiz yemekler eksik olmazken bize simit ve çayı reva görmesini iyi biliyorlar.
Yayınlanan bu yemek programlarıyla da bizi gerçeklerden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Garip garip tiplerin geldiği bu programlarda kin ve nefret dolu diyaloglar kurulup gevezeliklerle daha da izlenesi kılmaya çalışıyorlar. Bazen kocaman bir et yığınını stüdyonun ortasına getirip şov amaçlı şaklabanlıklar geçekleştiriyorlar. Bu programları yayınlayan kanal sahipleri bolca parayı ceplerine koyup özel yatlarında lüks yemeklerini yerken, biz işçi sınıfı ise günü nasıl yaşayacağız telaşı içinde geçiriyoruz. Yemek programından tut yayınlanan diğer programların gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Hep bir abartı ve hep bir tutarsızlık. Hep algılarımızı yönetme var. Hep bir yaşamdan koparıp saçma hayaller dünyasında yaşatmaya çalışmak var. Sistem her yönüyle çürüyor ve yanında biz işçi sınıfını da götürmek istiyor. İşçi sınıfı ancak bilinçlenirse ve bir arada kalırsa bu tuzaklara düşmeyecektir. Sağlıklı beslenmek, kaygıyla yaşamamak bizim de hakkımız. İşçi sınıfı bu hakkını söke söke almasını öğrenecektir.