Kısa bir süre önce bir markette işe başladım ve dikkatimi çeken durumlar oldu. Bunları sizlere de aktarmak istedim. İş herkesin bildiği gibi ekstra bir bilgi veya tecrübe gerektirmeyen bir iş. Yapılan işler; reyon toplamak, ortalığı süpürmek, kasaya bakmak, güvenliği sağlamak, stok sayımı yapmak, yerlere paspas ya da mob atmak. Kasada da öyle matematik falan bilmeye gerek yok. Müşteriden aldığın parayı yazıyorsun, kasa ne kadar para üstü vereceğini söylüyor zaten. Makro ekonomi bilgisi ya da iyi bir matematik lazım değil yani. Hal böyleyken insan zannediyor ki rahat rahat çalışacağım, kasılmayacağım işime bakacağım. Gel gör ki durum hiç de öyle olmuyor.
Daha ilk görüşmede anlamıştım zaten işin o kadar da basit olmayacağını. Gittim iş görüşmesine ve ilk olarak sorumlu kişinin “niye tıraş olup resmi giyinmedin?” sorusuyla karşılaştım. Tabii “markette çalışacağım, ne resmi kıyafeti, ne tıraşı?” diyemedim. Sonra da klasik iş görüşmesi soruları sorulmaya başlandı: “Marketimizde kariyer yapmayı düşünüyor musun?”, “Okuldan sonra da devam edecek misin?”, “Neden biz?” gibi sorular soruldu. Ben de işe alınmak için mecbur istedikleri gibi cevaplayıverdim. Gülmeyin ama örneğin “okuldan sonra bizimle devam edecek misin?” sorusuna “Tabi ki, ben zaten okuduğum bölümü sevmiyorum, mümkünse burada kalıp sizin bünyenizde yükselmek istiyorum” dedim. Ama bir yandan da düşünüyorum: “Yahu arkadaş, markette çalışacağım ben, bu sorulara ne gerek var şimdi?” Kariyer diyor, gelecek diyor, biz kocaman bir aileyiz diyor… Neler vaat ediyor neler… Bu trajikomik görüşmeden çıktıktan sonra, “market için iş görüşmesi böyleyse daha büyük bir yere iş görüşmesine gidersem yandım ben” diye düşünerek uzaklaştım oradan. Biraz zaman geçti, sonra da bir tanıdık vasıtasıyla işe aldılar beni ve başladım çalışmaya. Yukarıda da dediğim gibi normal market işleri yapıyoruz. Koli indirip istif yapıyoruz, reyon diziyoruz, transpaletle yük taşıyoruz, kasaya bakıyoruz vs. Anlayacağınız her işi yapıyoruz. Hatta paranın ve ürünlerin çalınmaması için “güvenlik” görevini de biz yapıyoruz. Ben işe başlamadan önce birkaç kez hırsızlık olmuş ve yakalamışlar hırsızlık yapanları, sonra da depoya indirip dövmüşler. Bunu da kasıla kasıla anlatıyorlar. “Kimin malını koruyorsun kardeşim? Niye dövüyorsun insanları? Verdikleri üç kuruş para için değer mi bu yaptığınız?” diyemedim. Kızabilirsiniz bunları demediğim için, haklısınız, benim de içimde kaldı ve bir daha konusu açılınca söyleyeceğim.
Güvenlik işini yaptığımız gibi marketin temizliğini de biz yapıyoruz. Yerleri ve rafları siliyoruz, yerlere mob atıyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki “bu arkadaş bunları neden anlatıyor?” Diyeyim size hemen. Yerlere mob atmaktan, fayansları silmekten gocunmuyorum elbette, yapıyorum, hatta en iyi ben temizliyorum. Çünkü zaten antrenmanlıyım bu konularda. Ama saydığım bu işleri yaparken, mesela paspas atarken çalışanlar birbirine “Ahmet Bey arka tarafa da paspas atar mısınız?”, “Bitince söyleyin Ayşe Hanım da arkanızdan mob atsın”, “Hakan bey rafları dizdiniz mi?” şeklinde hitap ediyorlar. Sanırsın ki lüks bir plazada toplantıdayız… Ama değil işte, markette paspas atıyoruz paspas! Bu sefer “ya arkadaşlar paspas atıyoruz, reyon diziyoruz, kan ter içinde kalıyoruz. Ne gerek var Bey’e, Hanım’a” dedim. “Biz kurumsal bir firmayız, böyle olması gerekiyor, kural budur” dediler. Beni de kattılar Bey’ler kervanına gidiyor bakalım nereye kadar…
Bir market bile olsa ki bu market büyük bir market, şimdi hakkını yemeyelim dişiyle tırnağıyla insanları sömürüp bu günlere gelmişler, hakkını vermek lazım. Fakat işin acı yönü şu ki, gencecik insanlar rekabete sürükleniyorlar, yapmacık ve karşılığı olmayan hitap şekilleri ile aralarındaki samimi arkadaşlık bağları kurulamıyor. Patronlar böyle sinsi oyunlarını oynayıp bizleri birbirimizden koparıyorlar ve örgütlü bir güç haline gelmemizi engelliyorlar. Bu anlattığım oyunun küçük bir parçası, patronların daha birçok oyunu var. Biz bunları UİD-DER sayesinde öğreniyoruz. Oyunlara gelmeyelim ve örgütlü bir şekilde mücadele edelim. O zaman dilimize pelesenk ettikleri beylerin de patronların da egemenlikleri, sömürüleri son bulur.