Yaklaşık 40 yaşındayım ve pek de uzun olmayan hayatımda birçok ekonomik kriz gördüm. İşçi sınıfının önderlerinin yıllardır söylediği ve yazdığı gibi kapitalizm, yıkılana kadar bu krizleri bizlere yaşatmaya devam edecek. Bu kriz dönemlerine has bazı özellikler var. Daha da baskıcı olmaya başlayan devletler, hegemonya yarışı içindeki egemenlerin savaşlara daha çok başvurması, ücretlerin düşmesi, açlık ve yoksulluğun artması ve daha fazlası da sıralanabilir. Tüm bunların yanında normalde de karşılaştığım ama kriz dönemlerinde daha da artan bir durum var ki çalıştığım fabrikayı sarmış durumda.
Biz işçiler aldığımız ücretlerle kıt kanaat geçiniyoruz. Benim çalıştığım gibi sendikalı işyerlerinde ise iyi bir mücadele verilirse ücretler biraz daha iyi olabiliyor ve bazı harcamalar kısılırsa az da olsa bir miktar para biriktirilebiliyor. Bu paralar genelde bir ihtiyacı karşılamak veya kötü günde yani işsizlik, hastalık gibi durumlarda kullanılmak için biriktirilir. Kriz dönemlerinde ise aldığımız para sürekli değer kaybettiği için bu paraları bir “yatırıma” dönüştürmek ister işçi arkadaşlar, bunların en yaygınları da son dönemde altın veya döviz almak ya da borsaya yatırmak.
Çay molasında sohbet ederken bir arkadaşın telefona bakarak öfkelendiğini fark ettim ve “hayırdır, kötü bir haber mi var?” dedim. Arkadaş da borsaya yaklaşık 30 bin lira yatırdığını ve aldığı hisselerin düşüp onu yaklaşık 2 bin lira zarara uğrattığını anlattı. Ona bu işlerin biz işçilere göre olmadığını anlatmaya çalıştım ama yaklaşık 20 gün bedava çalışmak anlamına gelen bu kayıp herhâlde daha iyi anlatmıştır durumu. Sonra şaka ile karışık parayı nereye yatırmak gerekir üzerine bir sohbet dönmeye başladı. Oracıkta işçilerin borsasını kurduk ve parayı yatırmamız gereken, kısa zamanda en çok kâr getirecek şeyleri sıralamaya başladık. Açılışı ben yaptım ve “bir iki ay içerisinde 35-40 liradan 50-55 liraya yükselen yaklaşık %40 kâr getiren ayçiçek yağına yatırım yapmalıyız” dedim. Bir diğer arkadaş “esas parayı benzine, mazota yatıracaksın, hayatta zarar etmezsin” dedi. Bir diğeri “süt, peynir, tereyağı, ben böyle yükselen hisse görmedim” diyerek kahkahayı bastı. Yeni doğan bir bebeği olan arkadaş ise “sizin bebek bezinden haberiniz yok, ben bir odaya stok yapıyorum” dedi. Başka bir arkadaş ise “valla günde en az 5 bez değişiyoruz, paketi 40 lira, sürekli zamlanıyor. Keşke ben de parayı beze yatırsaydım” dedi. Sonra en büyük yatırımın daha yüksek ücret almak için mücadeleye yapılması gerektiğini konuştuk.
Zil çaldı, çay saati bitti ve borsa kapandı fakat hayatımız gün geçtikçe zorlaşmaya devam ediyor. Artık patronların değil biz işçilerin çıkarlarının hayata geçirildiği bir toplumsal düzene geçmemiz gerekli yoksa bizim ve bizden sonraki işçilerin ve ailelerinin yaşamı heba olacak. Kahrolsun kapitalizm, yaşasın işçilerin kuracağı yeni dünya!