Kapitalizmin krizi derinleştikçe biz işçilerin uğradığı sosyal hak gaspları, işten çıkarılma, ücretsiz izin dayatması gibi haksızlıklar da artıyor. Patronların işçileri kapının önüne koyarken okuduğu maval her yerde aynı. “Ne yapalım, kriz var. Mecburuz sizi çıkartmaya” diyorlar. Bir yandan işçi çıkartırken diğer yandan kalanlara hem daha fazla iş yükü bindiriyorlar hem de ücretleri düşürüyorlar. Peki biz işçiler böyle bir durumla karşılaştığımızda yasal haklarımızın ne olduğunu, ne yapmamız gerektiğini biliyor muyuz?
Hemen belirtmek gerekir ki, patronların düzeninde patronların çıkardığı iş yasasında işçileri koruyacak düzenlemeler pek az. Çünkü iş yasası, eğer işçi sınıfının güçlü bir örgütlülüğü yoksa tamamen patronların talepleri doğrultusunda düzenleniyor. 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı iş kanunu, tam da işçilerin örgütsüzlüğünün fırsat bilinmesiyle işçinin aleyhinde olacak şekilde düzenlenmiştir. Tüm bunların yanında, patronlar kendi hazırladıkları yasayı da delmekten çekinmiyorlar ve bizim örgütsüzlüğümüzden, bilinçsizliğimizden faydalanarak yasaları oradan oraya çekiştiriyorlar. Dolayısıyla, yasada yer alan haklarımızı bilmek önem taşıyor. Çünkü işten çıkarılma veya ücretsiz izin almaya zorlanma durumlarında ilk etapta yapmamız gereken şey, yasal haklarımızı aramak olmalı.
Toplu işten çıkarılmalar: 4857 sayılı iş kanununun 29. maddesi “İşveren; ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri veya işin gerekleri sonucu toplu işçi çıkarmak istediğinde, bunu en az otuz gün önceden bir yazı ile işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirir” şeklindedir. Talep ve sipariş azalması, enerji sıkıntısı, ekonomik kriz, piyasadaki genel durgunluk, yurt içi ve yurt dışında pazar kaybedilmesi, hammadde sıkıntısı, işyeri içinde bazı işlerin daraltılması, yeni teknolojilerin uygulanması, bazı iş türlerinin başka firmalara yaptırılması, yapısal değişikliklerin uygulanması vb. nedenler, işverene toplu işçi çıkarma hakkını veriyor yasaya göre. Patronlar kendi sistemlerinin açmazının pekâlâ farkında oldukları için oldukça geniş sebepler göstererek toplu işçi çıkarabilecekleri şekilde bir yasa düzenlemişlerdir.
Ancak bugün pek çok işyerinde bu maddeye bile uyulmadığı biliniyor. İşverenler genellikle önceden haber vermeden, bir akşam mesai bitiminde, “işten çıkarıldınız, yarın gelmeyin” diyorlar işçilere. Vermeleri gereken tazminatı bile ya vermiyorlar ya da utanmadan takside bölmek, senede bağlamak gibi yollara başvuruyorlar. Oysa iş yasasında açıkça “toplu işten çıkarmanın olacağı, 30 gün önceden ve yazılı olarak haber verilmelidir” diyor. İşveren bölge müdürlüğüne yazılı bildirim yaptıktan sonra 30 gün dolmadan hiçbir şekilde işçiyi işten çıkaramaz. Şayet bu kuralı yerine getirmezse, işçi hem mahkeme yoluyla işe iade davası açabilir hem de işveren her işçi için para cezası öder. Ayrıca yasaya göre toplu işçi çıkarma son çare olarak başvurulması gereken yöntem olarak gösterilmektedir. Ondan önce işveren işçilerin de rızasını alarak çalışma sürelerini kısaltmak, mesaileri kaldırmak, yıllık ücretli izinleri öne almak, işçilere ücretsiz izin teklifinde bulunmak, işçiye başka bir iş vermek gibi seçenekleri gözden geçirmelidir. İşveren işçi çıkardıktan sonra 6 ay içinde aynı nitelikte işçiye ihtiyaç duyarsa ilk olarak çıkardığı işçileri işe çağırmak zorundadır. 6 aylık süre zarfında ödünç işçi alamaz, geçici işçi çalıştıramaz.
İşverenlerin uyguladığı bir başka yöntem de işyerini kapatma kararı alarak işçileri çıkarmaktır. Bu yöntem işverene daha az yükümlülük verdiğinden özellikle sendikalaşma girişimlerinin olduğu işyerlerinde uygulanır. Oysa yasaya göre işveren kapanış verdikten 1–2 ay sonra başka bir işyeri açarsa çıkarılan işçiler 1 ay içinde feshin geçersizliği ve işe iade davası açabilirler. Bu tür davalarda genelde verilen karar işçilerin lehine olmaktadır.
Ücretsiz izinler: Ücretsiz izin konusu işçilerin en mağdur olduğu konu olmasına rağmen iş yasasında buna dair açık ve net bir madde aslında bulunmuyor. Ancak farklı farklı maddelerde böylesi durumlar için işçinin ne gibi haklarının olduğuna dair veriler var. Öncelikle işveren ücretsiz izne çıkartacağı işçiye durumu yazılı olarak bildirmek zorundadır. İşçi 6 işgünü içerisinde ücretsiz izin önerisini ret veya kabul etme hakkına sahiptir. Şayet işçi ücretsiz izni kabul etmezse işveren ya bu uygulamayı geri çekmek zorunda kalacak ya da değişikliğin haklı bir nedene dayandığını yazılı olarak açıklayarak işçiye kıdem ve ihbar tazminatlarını vererek iş sözleşmesini feshedebilecektir. İşveren bu kurala uymadığı takdirde işçiler çalıştırılmamış olsalar dahi ücretlerini talep etme hakkına sahiptirler.
Fakat zaten ücretsiz izin uygulamasından önce işverenin başvurmak zorunda olduğu iki yol var. Birincisi, iş yasasının 40. maddesine göre, işyerinde işin durmasına neden olan zorlayıcı sebepler nedeniyle (bunların ne olduğu yasada belirtilmemiş) çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödemek. Ancak bu maddenin hayata geçtiği işyeri neredeyse yok gibidir. İkinci olarak da bir işyerinde işlerin zorlayıcı sebeplerle (kriz vb.) en az 4 hafta en fazla 3 ay azalması veya durması halinde işverenin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını ve Türkiye İş Kurumunu bilgilendirerek işçiler için kısa çalışma ödeneği talep etmesi. Kısa çalışma ödeneği 4 hafta ila 3 ay arasında, işsizlik ödeneğini alma koşuluna hak kazanmış işçilere, işsizlik ödeneğinden yapılan bir ödemedir. Şayet bu iki seçeneği yerine getirmeden işçiyi ücretsiz izne çıkmaya zorlamışsa işveren haksız duruma düşecektir.
İş yasasında işçileri patronların haksız uygulamalarına karşı koruyabilecek maddeler bunlarla sınırlıdır. Ama çok iyi biliyoruz ki bu sınırlı maddeler dahi patronlar tarafından ihlal edilmektedir. Elbette ki yasaların patronların yasaları olması hakkımızı aramayacağımız anlamına gelmiyor. Şayet biz işçiler bu haklarımızı bilerek patronların karşısına çıkarsak en azından mevcut yasaları işletmek zorunda kalacaklardır.
Tüm bunlar bize bir şeyi açıkça gösteriyor. Bilinçsiz ve örgütsüz olduğumuz sürece, krizlerde en acımasız hak gasplarına uğrayan, devletin koyduğu vergiler altında ezilen, üst üste gelen zamlarla beli bükülen, işsiz, evsiz, aç kalan biz işçiler olacağız. Gerçek kurtuluşumuz bu sömürü sistemini kökünden söküp atmaktan geçiyor.