Ben bir işçiyim
Soyum belki Spartaküs
Bilmem belki de Bedreddinlere uzanır.
Çalışırım yaşamak için
Yarını görmek için bugün çalışmam gerek.
Yarının bugün gibi olmaması için
Bugün çalışmam gerek.
Umutsuz olmamayı öğrendim.
Çünkü;
Umut işçinin mücadelesidir diyenleri gördüm.
Kızıl bayraklarıyla tiranlara baş kaldıranları,
Yolları, belleri doldurmuş
Doludizgin akanları gördüm.
Savaşları, yenilgileri, açlığı, yalnızlığı görsem de
Yüzlerce yıllık saltanatların
Bir fiskeyle yıkılışlarını gördüm.
Umudu kaynayan pınarda
Yaşam ağacındaki yemişte
Diken içinde açan gülde
Direnç çiçeklerinde gördüm.
Her şeye umutla bakmayı öğrendim.
Misal;
Umudu her sabah bahçemdeki erik ağacında da görürüm
Dalları penceremden odama kadar uzanır erik ağacının.
Dört mevsim tanığıyım
Erik ağacının başına gelenlerin.
Yazın kavurucu güneşi
Sarartır da kızartırcasına yapraklarını,
Gevrek bir simidi andıran dallarının patırdayışıyla
Kırıldı zannedersiniz kemikleri.
Kışın kar üstüne düştüğünde
Üstüne bir de don vurduğunda
Kederli bir ihtiyara döndü zannedersiniz.
Hele bir de rüzgârın gürlediği havalarda
Kuru dallarıyla pencereme sürtünüşü yok mu?
Yaşamak için direnme çığlığını duyar gibisiniz.
Rüzgâr hızlandıkça, kökünden sökülürcesine
Oradan oraya sürüklenmesi yok mu?
Ha tamam bu sefer iflah olmaz derken
Bir de bakmışsınız bahar gelmiş
Görmelisiniz
Bir çiçeklenir bir çiçeklenir
Terütaze yeşiliyle,
Çiçekleriyle ve mis gibi kokusuyla
Bütün mahalleye ben buradayım
Hâlâ ayaktayım
Ve hâlâ yemişteyim der gibi gülümser.
Bir işçiye yakışır mı umutsuz olmak?
Hele ki kökü çınarlardan da derinde olan bir işçiye.
Hele ki;
“Umut mücadelenin kendisi” diyen bir sınıfın dalıysa
Yüzyıllarca direnen bir sınıfın köküne sahipse
Milyonlarca daldan
Milyonlarca kökten oluşan.
Ve sorarım
Dünyanın en lezzetli yemişlerini var edenleri
Hangi rüzgâr kökünden söküp atabilir?