
Son günlerde Türkiye’de yoksulluk, açlık, çok konuşulur hale geldi. Milyonlarca asgari ücretli işçi sefalet ücretiyle geçinmeye çalışıyor. Malum, iktidar temsilcileri ve patronlar her yıl aynı tartışmayı yapıyorlar. Enflasyonu düşük gösterip asgari ücrete ona göre zam yapıyorlar. Fakat zam işçinin gerçek enflasyonuna göre yapılmalıdır. Aldığımız her şeye her gün zam geliyor. Her işçi cebine giren parayı da bilir çıkan parayı da. Ama asgari ücreti belirleyenler bizim gibi asgari ücretle geçinmeyen zatlardır. İktidar partisi biz işçileri asgari ücrete mahkûm ediyor. Yarattıkları yoksulluğu, açlığı, işsizliği inkâr ediyor.
Fabrikaları olan milletvekilleri kulaklarını bu sorunlara kapatıyor. Pervasızca şu sözleri söylemekten geri durmuyorlar: “Milletin midesine kuru ekmek giriyorsa aç değildir” diyor. Bu söylemin ne kul hakkında yeri var ne de Allah katında yeri var. Kendileri kuru ekmeğin ne demek olduğunu dahi bilmiyorlar. Milyonlarca emekçinin sırtından para kazanıyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında birikiyor. Dünyadaki bütün zenginlikleri işçiler üretiyor. Ama bu zenginliklerden pay almadan, dünyadaki güzellikleri yaşayamadan göçüp gidiyorlar. Yaşamak sadece ekmek yemek midir? “Ekmek” aslında hayatımızın tamamıdır. Bu dünyaya gözlerimizi açtığımızdan kapatana dek sürer. İnsan gibi yaşamak varken niye bize kuru ekmeği reva görenlere boyun eğelim?
Patronların bu kadar azgınca sömürüsüne biz işçiler izin veriyoruz. Sanıyoruz ki onlar bizden güçlü, sanıyoruz ki onlarla başa çıkamayız. Oysa patronlar da biz işçilerden korkuyor. İstedikleri bir araya gelmeyelim, sorunlarımızı konuşmayalım, insan gibi yaşayacağımız bir maaş almayalım, sağlıklı beslenmeyelim, buna rağmen sürekli birbirimize düşman olalım, böylece düzenlerini sürdürsünler! Ama bu devran böyle gitmez. İşçi kardeşlerim, her şey bizlerin elinde. Biz istersek olur bağ bahçe biz istemezsek kurur bağ bahçe.