Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri artarak devam ediyor. 2020 kapanırken 3 kadın daha öldürüldü. İstanbul’da Aylin Sözer, Malatya’da Selda Taş ve Gaziantep’te Vesile Dönmez. Yaşam onlar için ne kadar zor da olsa eminiz ki geleceğe dair kendileri, sevdikleri, çocukları için umutları, hayalleri vardı. Tıpkı Özgecanların, Şulelerin, Helinlerin, Eminelerin, Cerenlerin, Nadiraların, Gülistanların, Pınarların ve daha binlerce katledilen kadının umutları, hayalleri olduğu gibi. Siyasi iktidarın sahipleri yine timsah gözyaşları döktü ve katillerin en ağır cezaya çarptırılmasını beklediklerini söylediler yaptıkları kısa sosyal medya paylaşımlarında. Ve kendi büyük hesaplarına döndüler. Çünkü 3 kadının öldürülmesi, üç canın eksilmesi onların büyük hesaplarında bir şeyi değiştirmeyecek. Ve toplum yeni cinayetlerle sarsılmaya devam edecek.
Bizim için öyle mi ama? Bizim her kadın cinayetinde yüreğimiz tekrar tekrar dağlanıyor. Her defasında bir komşumuzu, tezgâh arkadaşımızı, mahallede her sabah selam verdiğimiz kardeşimizi kaybediyoruz. Anası var diyoruz, babası, kardeşleri, eşi, dostu hele ki çocukları var. Kadınlar hep en yakınları tarafından öldürülüyor. Nasıl olur diyoruz, nasıl olur da bir koca, bir baba, bir kardeş; yıllarca yaşadığı, acıyı, tatlıyı paylaştığı, birlikte çocuklarını büyüttüğü eşini, kızını, ablasını, onu doğuran anasını öldürebilir? Bu sorunun cevabının ‘çünkü erkekler kötü’ diyerek verilemeyeceğini çok iyi biliyoruz. Çünkü biz onlarla hayat, iş, mücadele arkadaşlığı yapıyoruz. Ekmeği, emeği, mücadeleyi paylaşıyoruz. Biliyoruz ki tüm şiddetin sebebi yozlaşmış, köhneleşmiş, her yanından pislik akan kapitalist zulüm düzenidir. Bu pespaye kâr düzeni açık bulduğu her kapıdan, örgütsüz ve savunmasız bulduğu her zihinden girip kendi rezil zihniyetini tekrar tekrar üretiyor.
Öldürülmek, yaşam hakkı ihlali… Ama kadınlar sadece öldürülerek yaşamdan koparılmıyor. Açlıkla, evsizlikle, çocuklarından koparılmakla, işsizlikle tehdit edilip her türlü zulme boyun eğmesi sağlanmaya çalışılıyor. Yaşamın zorluklarıyla tek başına baş edemeyen örgütsüz emekçi erkek en yakınında olandan, en zayıf olduğunu düşündüğünden çıkarıyor bütün öfkesini. Ekonomik kriz oluyor patron ilk kadın işçileri işsizliğe, açlığa mahkûm etmeyi düşünüyor. Emekçi kadına da erkeğe de her türlü zulmün katmerlenerek uygulandığı, çürümüş ve artık insanlığa hiçbir gelecek vaat etmeyen kapitalist sömürü düzeninde emekçi kadınlardan sistemin sebep olduğu tüm yoksunluğu, sefaleti ses çıkarmadan yüklenmesi bekleniyor.
Ama biz emekçi kadınlar bize dayatılan bu zorbalığı kabul etmiyoruz. Dünyanın dört bir yanında, fabrikalarda, pandemi bahanesine rağmen sokaklarda, evlerde erkek sınıf kardeşlerimizle yan yana ama daha da öne çıkarak bu düzenin böyle gitmeyeceğini haykırıyoruz. Mücadele ettikçe güçleniyoruz ve tüm sınıfımıza güç katıyoruz. Mücadele eden, güçlenen emekçi kadınlar olarak kazandığımız özgüven, erkek-egemen kapitalist düzenin saldırılarına karşı koruma kalkanımız oluyor. Bir kere kaldırdık mı başımızı, bir kere girdik mi kadın-erkek kol kola, omuz omuza, bir kere sıklaştırdık mı saflarımızı... İşte o zaman eşitsizlik de ezilmişlik de yok. Tam da şiirde dendiği gibi;
Yürürken biz, yürürken, daha güzel günleri getiririz,
Kadınların yükselişi insan soyunun yükselişi demektir.
Yaşamlarımız doğumdan ölüme kan ter içinde geçmeyecek;
Kalpler de ölür açlıktan bedenler gibi; ekmek verin bize, ama verin gülleri de.