Koronavirüs pandemisinin başlangıcından itibaren kapitalist egemenler süreci kendi çıkarlarına kullanmaktan vazgeçmediler. Çürümüş kapitalist sistemin sonuçlarından biri olan hastalığa karşı çözümü bireylerin sırtına yıkarak sorumluluğunu gizleyen burjuvazi salgına karşı önlem adı altında uyguladığı politikalarla işçi ve emekçi kitleleri sindirmeye çalıştı. Bu sırada ilaç tekelleri eliyle büyük kapitalist devletlerin yeni bir güç savaşına şahit olduk. Tüm dünyayı etkileyen bir hastalıkta bile bilimsellik kisvesi altında işleyen süreçten bir kez daha kâr hırsı çıktı.
Aşı nihayet geldi ve işler düzelecek şeklinde bir görüntü çizen hükümetin söylemlerinin aksine işlerin hiç de öyle yürümediğini yaşayarak gördük. “Şeffaflığını” TÜİK aracılığıyla “kanıtlamış” olan hükümetin gelen aşıyla ilgili aktardığı verilerin doğruluğunu bir yana bırakalım ve yaşananlara bir göz atalım.
Pandeminin başından itibaren virüsle savaşacağını, kimseyi mağdur etmeyeceğini söyleyerek mavi boncuk dağıtan hükümet aynı propagandayı aşı sürecinde de yürütüyor. Belirlenen öncelikli gruplar ile kamuoyuna bilimsel ve eşitlikçi bir görüntü verilirken, arka planda yaşanan sınıf ayrımları her yerden patlak veriyor. Tüm diğer meselelerde olduğu gibi aşı sürecinde de burjuvazi ile işçi sınıfının hizmetlere, kaynaklara erişimi, şartları eşit değil. Siyasi ve ekonomik erki elinde tutanlar, güçlü bağlantıları olanlar sorunların çözümüne kolayca ulaşıyorlar. Sosyal medya fenomenleri aşısını Dubai’de yaptırıyor, devlet büyükleri kameralar karşısında. Aşının zorunluluğu tartışması yapay bir gündem olarak burjuva medyada dolaştırılıyor. Oysa her istediğine kolayca erişebilen imtiyazlı sınıf ile açık cephe alınmış işçi, emekçi sınıfların gerçeklikleri farklıdır.
En basitinden yerin yüzlerce metre altında çalışan, yüksek oranda solunum rahatsızlıklarıyla karşılaşan 200 binin üzerinde madencinin öncelikli gruplara dâhil edilmemesi, mülteci ve göçmenlerin aşılama programında yer almaması tesadüf değildir. Aynı şekilde Türkiye Müteahhitler Birliğinin aşı için öncelik talebinde bulunması da tesadüfi değildir. Bir yanda hayatlarını devam ettirmek için emek gücünü satmak zorunda olan işçiler diğer tarafta yurtdışı seyahatler olmazsa olmaz diyen burjuva sınıfının temsilcileri. Bizler örgütlü işçiler olarak biliyoruz ki insanları adeta bir korku kapanına alan, işyerlerindeki koşulların iyileştirilmesi için hiçbir girişimde bulunmamasına rağmen işçilere saldırmaktan, emekçilere her türlü cezayı kesmekten imtina etmeyen hükümet aşı sürecinde de fıtratına uygun davranacaktır.
Türkiye’deki durum buyken dünyada da farklı bir süreç yürümemektedir. Oxfam’ın “Eşitsizlik Virüsü” başlığıyla yayımladığı raporda Mart 2020 ile Aralık 2020 arasında dünyanın en zengin 10 kişisinin servetindeki artış ile tüm dünyanın aşılanması mümkün. Oysa kitlelerin durumu ortada. İşte kapitalist sistemde işçi sınıfına biçilen değer budur! İşçi sınıfı örgütlenerek bu sistemi değiştirmedikçe eşitsizlikler sürmeye devam edecektir.