
Geçtiğimiz gün, dizi ağrıyan bir teyze geldi hastaneye. Doktor muayene etmiş, ağrı kesici iğne yazmış. Yanıma geldi, hazırladım, dizlerine iğnelerini yaptık.
Sonra doktor çıkarken “aslında şu paralı olan iğneyi çok öneririm. Fırsat olursa yapalım” dedi.
Teyzem “yok yok mümkün değil” dedi.
Sonra üstünü giyinirken konuştuk biraz, derdini döktü. “65 yaşındayım, köşede bin liram yok. Nereden bulayım? Bu yaşımda akşamları yufka açıyorum iki büklüm oturup. Satayım 3 kuruş bir şey kazanayım diye. O iğneyi nasıl yaptırayım” dedi. Sonra ekledi: “Başımızdakilerden Allah razı olsun, hep yediler, sefa yaptılar. Çalışanın hiçbir şeyi yok.”
“Haklısın teyzem, ama bu sefa da onların yanına kalmaz inşallah” dedim.
“İnşallah” dedi, çıktı odadan.
Dizde azalan sıvıyı takviye etmek için eklem sıvısı iğneleri var. Bir tanesi 600-700 lira. Yine kök hücre tedavisi yapılıyor hastanede, dışarıdan bir firma gelip yapıyor, hastanede yok. O da 1500 lira. Ben devlet hastanesinde çalışıyorum. Güya sağlık hizmeti ücretsiz ya, bu iğnelerin pahalılığından yakınan hatta alamayan onlarca insan görüyorum her gün. Ancak günü kurtarıyorlar ağrı kesicilerle. Korona sürecinde daha da yalnızlaştırıldı, eve kapatıldı, yoksullaştı 65 yaş üzeri insanlar. Çünkü emekli olsalar da çalışmazlarsa geçinemezler.
Oysa bu insanlar yıllarca çalıştılar, çabaladılar, ürettiler. Şimdi huzurla yaşlanmaları gerekirken çalışmak zorundalar, hastalansalar doğru dürüst tedavi bile olamıyorlar. Sağlık hizmetleri gerçekten ücretsiz ve kaliteli olmalı. Herkesin insanca yaşlanma hakkı olmalı. Ama gözünü para hırsı bürümüş kapitalistler için nasıl yaşadığımızın da, nasıl yaşlandığımızın da önemi yok. Öyleyse bizim de iyi yaşamak ve yaşlanmak için mücadele etmekten başka yolumuz yok.