Soğuk kış günlerinin yaşandığı, işsizliğin gittikçe arttığı, insanlarda çıkışsızlık duygusunun, intihar sayılarının daha da arttığı bir süreç içindeyiz. Ömrümüz evimize ekmek götürebilmeyi, günü kurtarmayı, ay sonunu getirebilmeyi kara kara düşünmekle geçip gidiyor. Maaşımızı aldığımızda oturup borçlarımızı, giderlerimizi hesaplıyoruz ama hesabın içinden bir türlü çıkamıyoruz. Çünkü evdeki hesap bir türlü çarşıya, pazara uymuyor. Her geçen gün alım gücümüz ve yaşam kalitemiz düşüyor.
Ben genç bir işçiyim, annem bizi çocukken pazara götürürdü. Pazarın altını üstüne getirirdik. O zamanlar anlam veremezdim, neden bu kadar çok dolaşıyoruz, aynı meyve-sebze tezgâhlarını dolanıp duruyoruz diye düşünürdüm. Zaman geçtikçe anladım ki aslında en ucuzu neredeyse biz onu alıyorduk. Şimdi ben de annemden gördüğümü yapmaya çalışıyorum. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen biz bir türlü yoksulluktan kurtulamadık. Annem, babam ve ben yıllardır çalışıyoruz. Elde avuçta ne var derseniz, sadece nasırlı birer çift el gösterebiliriz sizlere.
Yoksullaşmanın gittikçe derinleştiğini hissediyoruz. İstediğimizi alıp yiyemiyoruz, en temel ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz. Et uzun zamandır işçilerin mutfağına ya girmiyor ya da çok az ve uzun aralarla giriyor. Önceden annelerimiz misafir için buzluklarda et ayırırdı, bir misafir geldiğinde pişirip önlerine koymak için. Artık o da lüks oldu. Hani evde buzdolabı olması bir zenginlik göstergesiydi? Evet, evimizde buzdolabı var ama çoğunlukla içi bomboş. Marketlerde pahalı ürünlere alarm takıldığını, vitrinlerde kilitli kutularda yer aldığını hepimiz bir şekilde görmüştük. Artık peynire, bebek mamasına da zincir vurdular. Yeryüzünde her 10 saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. Daha geçtiğimiz günlerde gencecik bir çift geçinemiyoruz deyip bir buçuk yaşındaki çocuklarını yakınlarına bırakıp intihar etti. Çocuğunun en temel yaşam hakkı olan beslenmesini bile sağlayamayan nice aile var. Tüm bunların bir sorumlusu olmalı!
Sorumlu çok net ortadadır; patronlar sınıfı. Bebek mamasına alarm takanların yaptıkları ikiyüzlülüktür, açgözlülüktür. Her yıl tonlarca besin maddesi tüketilmeden çöplere atılıyor patronlar tarafından. İşçiler bebeklerine verecek mama bulamazken patronlar çalınmasın diye alarm taktırıyorlar. İşte yaşadığımız sistem bu. Neresinden tutarsak tutalım bir akıldışılık var. Ama bizler işçi sınıfı olarak bugüne kadar pek çok hak elde ettik. Yine yapabiliriz. Bebek maması neden devlet tarafından ücretsiz dağıtılmasın? İşçi sınıfı bu gidişata dur demek için örgütlendiğinde başaramayacağı şey yoktur.