İngiltere’de 10 Martta ormanlık alanda genç bir kadının cansız bedeni bulundu. Cansız bedenin 3 Martta kaybolan Sarah Everard’a ait olduğu ve Everard’ın bir polis tarafından kaçırılıp katledildiği ortaya çıktı. Everard’ın vahşice katledilmesi İngiltereli emekçileri sokaklara döktü. Kadınlar başta olmak üzere yüzlerce kişi 13 Martta başkent Londra’da toplandı.
Öfkeli emekçiler kadına yönelik şiddete dur demek için bir araya gelmişlerdi ancak egemenler bu haklı tepkiye yine şiddetle karşılık verdiler. Polisler protesto gösterisine saldırarak onlarca kişiyi yaraladı ve gözaltına aldı. Polisin saldırısı İngiltereli emekçilerin öfkesini daha da arttırdı. Protesto gösterilerine katılım giderek arttı ve gösteriler sonraki günlerde de devam etti. Hem kadına yönelik şiddete hem de polis şiddetine tepki giderek büyürken İngiltereli egemenler bir de polisin yetkilerini genişleten “Polis, Suç, Ceza ve Mahkemeler Yasa Tasarısı”nı parlamentodan geçirmek istedi. Parlamento Meydanında toplanan emekçiler polisin yetkilerini genişleten yasa tasarısına karşı tepkilerini dile getirdiler ve yasanın geri çekilmesini istediler. Kadın cinayetlerine karşı “Susmayacağız!” diye haykırdılar.
Egemenler bir yandan koronavirüs salgını nedeniyle protesto gösterilerinin bitirilmesi gerektiğini söylerken öte yandan gösterilere vahşice saldırıyorlar. Sözde insan sağlığını çok önemseyen egemenler kadınların katledilmesine göz yumuyor, suçluların cezalarını hafifletiyor, şiddeti körüklüyor. Şiddeti uygulayan polisin yetkilerini arttıracak yasalar çıkarıyor. Egemenlerin bu ikiyüzlüce tavrı dünyanın her yerinde kendini her geçen gün daha fazla gösteriyor. Bu düzenin efendileri için kadın ya da erkek fark etmeksizin işçi ve emekçilerin sağlığının bir önemi yoktur. Kadına yönelik şiddetin son bulması, kadınıyla, erkeğiyle tüm insanlığın sömürüden kurtulması ancak işçi sınıfının birleşik mücadelesiyle mümkün olacak!