
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan bir parti kongresine canlı bağlantıyla katılarak şöyle demişti: “Eski Türkiye yasakların, yoksullukların ülkesiydi; kavga, kaos, huzursuzluk vardı. Bugünün Türkiye’si, özgürlüklerin, özgüvenin, kalkınmanın, büyümenin, barışın ülkesidir. Eski Türkiye manzarasına biz son verdik.” Bunları duyduğumda kendi kendime “biz farklı bir Türkiye’de mi yaşıyoruz acaba?” diye sormadan edemedim. Şu son Mart ayında Türkiye’de olup bitenler ne o zaman? Ya da sormak gerek, yasaklar, kalkınma ve yoksulluk neye göre, kime göre? Evet, iktidara ve sermaye sahiplerine göre her şey güllük gülistanlık. Onlar yoksulluk, yasak, huzursuzluk, bunların hiçbirini yaşamadıklarını kendileri de gayet iyi biliyor. Bütün bunları işçi ve emekçiler olarak yaşıyoruz. Nerede bir hak arama mücadelesi, nerede bir grev var, orada biz yasakları da baskıları da görüyoruz. Açlık, yoksulluk desen bunları zaten dibine kadar yaşıyoruz. Bunun sadece bir örneği, İstanbul Zeytinburnu’nda ekonomik sıkıntı çeken ailenin henüz 1,5 yaşlarında olan çocuğunu yakınlarına bırakarak intihar etmeleridir. Burjuva medya tarafından sürekli pompalanan yalan haberler de artık kandıramıyor biz işçi ve emekçileri. Çünkü yaşamlarımız onların anlattığı gibi güllük gülistanlık değil. İçinde bulunduğumuz bu sistem artık çürümüş, açlık, yoksulluk ve kaostan başka bir şey üretmiyor. Bizler ne zamanki bir sınıf olarak birleşip haklarımız için mücadele edersek, işte o zaman yaşadığımız yoksulluğa ve sömürüye son verebiliriz.