Geçtiğimiz hafta sonu girdiğim ehliyet sınavından sonra sınav merkezinin önünde iki genç işçiyle tanıştım. Oktay ve Kadir. Sınav üzerine biraz sohbet ettikten sonra konu ne iş yaptığımız ve nerede çalıştığımıza geldi. Kadir “işsizim” diye girdi söze. Ardından kaza geçirdiğini, çenesinde platin olduğunu, henüz tam iyileşmediğini ve beynindeki bir bölgeden de yakın zamanda ameliyat olması gerektiğini anlattı üzgün üzgün. Ameliyattan koktuğunu söyleyerek “ne de olsa beyinle alakalı” dedi. Sohbetimizin ilerleyen kısmında Kadir’in aslında iş kazası geçirdiğini anladım. Özellikle de paket servislerin tavan yaptığı bu süreçte Kadir de evlere paket servis yapan ve iliklerine kadar buradaki sorunları yaşayan, hisseden genç bir işçi.
“Ben motokurye olarak çalışıyordum. Bir gün çok hızlı gittiğim bir anda karşı yönden gelen aracı sollamak isteyen bir otomobille kafa kafaya geldik. Yanından sıyrılırım umuduyla manevra yaptım fakat tam kurtaracağım derken otomobilin arka tarafı bana çarptı ve takla atarak bariyerlere, oradan da yolun dışına savruldum. Kafamda kaskım yoktu. Bu yüzden ağır yaralandım. Çenem kırıldı ve kafamdan darbe aldım. Hem kaskım yoktu hem de ehliyetsizdim. Zaten bu yüzden hiçbir hak iddia edemedim. Üstelik bariyerlere zarar verdiğim için bu zararın bedelini devlet benden karşılamak istiyor. Tam 30 milyar istiyorlar. Ben bu parayı karşılayamam” diye anlattı.
“Hızlı olmak zorundayız, siparişi biraz geç götürsek müşteri hemen firmayı arıyor ve ‘siparişim gelmedi’ diyor. Biz zor durumda kalıyoruz. Üstelik hızlı olursak daha çok para kazanıyoruz. Para lazım” dedi acı bir tebessümle. Bunun üzerine biraz sohbet ettik. Hız yapmak zorunda olduğu için meydana gelen kazalarda pek çok motokurye işçisinin hayatını kaybettiğini konuştuk. Oysa ücretler daha yüksek olsa, hıza dayalı prim sistemi kaldırılsa bu kazaların önüne geçmenin mümkün olduğunu konuştuk. Kadir de “mecburiyetten hız yapıyoruz. Mecbur kalmasak hiç yapar mıyız? Kendimizi tehlikeye atar mıyız?” dedi.
Kuryeler, taşımacılık sektöründe çalışanlar, tüm işçiler gibi büyük sorunlarla boğuşuyorlar. Yoksulluk, geçim sıkıntısı, iş kazaları! İşçileri yoksulluğa itenler, çalışma hayatına getirdikleri yeni yöntemlerle iliğine kadar sömürenler bir yandan da onların bazılarını ölümün kucağına itiyor ya da başkasının bakımına muhtaç hale getiriyorlar. Bizleri yoksulluk ve çıkışsızlıktan kurtaracak olan şey sektör ayırmaksızın işçilerin birliğidir. Biz işçiler bir araya geldiğimiz takdirde tüm bu akıl dışılığa son verebilir, karnımızı doyurmak için can vermeye dur diyebiliriz.