6 Eylül 2014’te İstanbul Mecidiyeköy’de Torunlar Center inşaatında meydana gelen işçi katliamının üzerinden tam 7 yıl geçti. 10 işçi, asansörün otuz ikinci kattan yere çakılması sonucu can vermişti. İşçiler, asansörün bozuk olduğunu defalarca dile getirmelerine rağmen, gerekli tedbirler alınmamış ve göz göre göre ölüme gönderilmişti. Soma’da, Ermenek’te ve diğer örneklerde olduğu gibi siyasi iktidar ve yandaş medya olayı topluma yine “kaza” olarak yansıttılar. Oysa başından sonuna kadar işçileri yaşamdan koparan bir kaza değil ihmaller zinciriydi.
Aradan geçen yedi yıla rağmen ne işçilerin ölümüne sebep olanlardan hesap soruldu, ne de dişe dokunur bir yargı süreci işledi. Açılan davada; ikisi Torunlar, dördü inşaat şirketi, üçü ise iş güvenliği şirketinin çalışanları olmak üzere 9 kişiye 8 yıl 4 ay hapis cezası veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, “iyi hal” gerekçesiyle bunu para cezasına çevirdi. Bu karara göre her bir sanık için para cezası 60 bin 800 lira olarak belirlendi. Torunlar, Geda Majör ve NCA iş güvenliği firmalarının yönetici konumundaki diğer personeliyle ilgiliyse beraat kararı verilmişti. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi mahkemenin verdiği bu kararı onadı. Ayrıca daha sürecin en başında savcılık Torunlar patronları için takipsizlik kararı vermiş ve gerçek sorumluların ceza almamasını sağlamıştı. Ocağına ateş düşmüş acılı ailelerin yürekleri verilen kararlarla bir kez daha yakıldı.
Ekonominin büyüdüğünü ve şaha kalktığını söyleyen siyasi iktidar, verdiği teşviklerle, büyük yatırımlarla, “çılgın” projelerle inşaat sektörünün büyümesine ön ayak oldu. Kentsel dönüşümlerle, HES’lerle, AVM’lerle, havalimanlarıyla, madenlerle, termik santrallerle; dağ taş, ormanlık alanlar, dere yatakları, kent merkezleri şantiyeye çevrildi. İnşaatlar yükselirken, şantiyelerde kuralsızlık, kötü çalışma koşulları alabildiğine yaygınlaştı. İşçi haklarına dönük saldırılarda son derece kararlı davranan siyasi iktidar, kendi iktidarıyla birlikte katlamalı biçimde büyüyen bu inşaat firmalarının keyfiliği ve açgözlülüğü karşısında üç maymunu oynuyor, iş cinayetlerini de normal hatta “işin fıtratından” göstermeye çalışıyor.
Torunlar Holding de siyasi iktidara yakınlığıyla bilinen şirketlerden biri. Şirket özellikle AKP’nin iktidara geldiği yıllardan sonra hızlı bir “büyüme” kaydetmiş. Erdoğan’ın okul arkadaşı olduğu söylenen Aziz Torun, Türkiye’nin en zengin 100 kişisinden biri olmuştur. Şirket, işçilerin sırtından kazandığı paralar ve iktidarın sağladığı ayrıcalıklar sayesinde 2012’de Başkentgaz’ı ucuz bir fiyata almış, Kızılay’ı kullanarak Ensar Vakfına 7 milyon 925 bin dolar aktarmıştır. İktidara yakın olanlar başta olmak üzere sermaye çevreleri korunup kollanırken işçiler iş cinayetlerinde ölüyor, mahkemelerden ise patronlara ceza değil ödül gibi kararlar çıkıyor.
Torunlar Center’daki işçi katliamının üzerinden geçen zamanda iş cinayetleri azalmak bir yana artıyor. Soma, Ermenek, Torunlar, Büyük Coşkunlar ve daha nicesi iş güvenliği önlemleri maliyet unsuru olarak görüldüğü ve gerekli tedbirler alınmadığı için gerçekleşmeye devam ediyor. Bu durum medya ve siyasi iktidar tarafından “kader”, “fıtrat” olarak sunuluyor. Oysa çalışırken ölmek işçilerin kaderi değildir, sermayenin karşısında örgütsüz olmanın acı bir bedelidir. Sayısız canın yitip gitmesinin, iş cinayetlerine yenilerinin eklenmesinin önüne ancak tek yumruk haline gelmiş, birbirine sıkıca kenetlenmiş işçi sınıfı geçebilir.