Mihraç Miroğlu sadece 7 yaşındaydı. Bu sene okula başlayacak, okuma yazma öğrenecekti. Ama gülümseyen yüzü soldu, meraklı gözlerinin ışığı söndü. Mihraç kendi mahallesinde bir zırhlı araç tarafından ezildi. Şırnak’ta, bir ara sokakta bulunan binadan çıkan zırhlı araç, bisikletiyle ekmek almaya giden minik Mihraç’ı hayattan kopardı. Mihraç’ın annesi kendi dilinde, Kürtçe ağıt yakıyor, “oğlum geri gelmeyecek” diyor. Sözde insanların güvenliğini sağlamak için kurulan teşkilatların zırhlı güvenlik araçları sokak aralarında can alıyor. Çocuklar demir yığınları altında eziliyor, ölüyor. Ve anneler… Anneler yürek dağlayan ağıtlar yakmaya devam ediyor.
İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre 2008-2018 yılları arasında, yani 10 yılda Kürt illerinde 63 “zırhlı araç kazası” gerçekleşti. “Kaza” deniliyor ama bunların gerçekten kaza olarak adlandırılması mümkün değil. 10 yılda 36 insan zırhlı araçların çarpması sonucunda yaşamını yitirdi, 85 insan da yaralandı. Yani bu illerde, “zırhlı araç çarpması sonucu ölüm ya da yaralanma” denilen bir mefhum var! Zırhlı araçlar ara sokaklarda, okul önlerinde, sağlık ocağı önlerinde, çarşıda, pazarda evlerin duvarlarını yıkarak, çarparak, ezerek can alıyor. Bu cinayetlerin üstü “kaza” denilerek kapatılıyor, tek bir sorumlu bile hesap vermiyor, ceza almıyor. Mihraç’ın ezilmesine neden olan polis de serbest bırakıldı. İşte bu cezasız bırakma politikası beraberinde yeni cinayetleri getiriyor. Hesabı sorulmayan her bir cinayet bir sonrakinin önünü açıyor.
İktidar, yargı, medya Mihraçların ölümü karşısında taş gibi sessiz, taş gibi duyarsız. Aileler acılarıyla baş başa bırakılıyor, kararan hayatlarını sırtlarında bir yük gibi taşıyorlar. Evlatlarını ellerinden alanlar hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ediyorlar. Onları kollayanlarsa yeni acılar yaratmaya devam ediyorlar.
Çocukların oyunlar oynaması gereken sokaklarda ölüm saçan zırhlılar, bisikletinin üzerinde yitip giden çocuklar, cezasız kalan failler, taşlara taş çıkartan bir suskunluk, vurdumduymazlık… Bu zincir kırılabilir, kırılmalı! Halkların kardeşlik içinde olduğu, sokakları zırhlı araçların değil şen şakrak çocukların işgal ettiği bir yaşam hepimizin dileği değil mi? O halde Mihraçların, Mihraçların annelerinin sesini duymalıyız. Milliyetçilik tuzağını bozup, yapay ayrımları bir kenara koyup işçiler olarak birlik içinde hareket etmeye çalışmalıyız. Haksızlıklara karşı birlikte mücadele yolunu seçerek özlediğimiz barış ve mutluluk dünyasının kapılarını aralamalıyız.