
Hepimiz çalıştığımız işlerde deneyim kazanırız zaman içerisinde. Bu deneyimlerin neticesinde çalıştığımız makineyi tanırız. Hatta o makinenin bir parçası gibi oluruz. Aslında kapitalist düzen altında biz işçiler makinenin bir parçasıyız. Hatta patronun gözünde bir cıvata kadar değerimiz bile yoktur. Makinenin bir cıvatası kırıldığında bir kılı eksilen domuz gibi üzülür patronlar. Çünkü o cıvataya para harcayacaktır. O makineyi satın alırken o cıvataya da para ödemişti. Peki, o makineye ödediği parayı nereden elde etmişti? Elbette çalıştırdığı işçilerin ürettiği artı-değerden gasp etmişti. Bir işçi uzuvlarından birini çalışırken kaybettiğinde ise o domuzların kılları bile kıpırdamaz. Uzuvlarından birini kaybeden işçiyi kapının önüne koyarlar. Kapıda sırada bekleyenlerden en sağlamını işe alırlar. Ezilerek yağı çıkartılıp posasını atar gibi atarlar işçiyi bu sömürücü efendiler.
Ancak çalıştığımız iş ne kadar zor ve zahmetli olsa da işimizi ve çalıştığımız makineyi, araç, gereç her ne ise zamanla alışır, severiz. Sevmemizin asıl nedeni karnımızı doyurabilmemiz ve evimizi geçindirebilmemizdir. Ayrıca çalışarak bir işe yaradığımız için mutlu oluruz. Bir başkasına muhtaç olmadığımız için gururla bakarız her şeye. Mesela çalışmaya başlayan ve para kazanan bir kadın işçinin kendisine güveni gelir. İş arkadaşlarımızla bir aile gibi oluruz. İlerleyen zaman içerisinde yaşadığımız sorunların aynı olduğunun farkına varırız. Fakat patronlar başta ücretlerimizin aynı olmaması için ince eleyip sık dokurlar. Bu nedenden dolayı aynı işi yaptığımız halde aldığımız ücretler farklı olduğu için birbirimize düşman etmeye çalışır patronlar bizi. Müdürler ve ustabaşıları bizim birlik olmamızı engellemek için her yolu denerler. Aslında birlik olmaya başladığımızda yaşadığımız tüm sorunların aynı olduğunun farkına varmaya başlarız. Yaşadığımız sorunların aynı olduğunun farkına varsak da başta neyi nasıl yapacağımızı bilemeyiz. Yıllardır sessiz sedasız bütün baskı ve zorluklara katlanmışızdır. Ancak birlik olmaya başladığımızda bütün sorunları bir çırpıda ortadan kaldırabilecekmişiz gibi aceleci davranırız. Aceleci davrandığımız için geri dönüşü zor hatalar yaparız.
İşte böyle dönemlerde bir biçimde aramızdaki sınıf bilincine sahip işçilerle tanıştığımızda algılarımız değişmeye başlar. Çalıştığımız işyerine sendikayı sokmak dâhil, en küçük bir sorunumuzu için birlikte çözmek bile örgütlü davranmanın ve sabırlı olmanın ne kadar önemli olduğunu kavramaya başlarız. Bize ayna tutan bilinçli işçi arkadaşlarımız gibi biz de örgütlülüğün önemini kavramaya başlarız. Böylesi bir sürecin ardından örgütlü bir işçi olmanın bizim için hayati bir öneme sahip olduğunun bilincine varırız. Artık baktığımız her şeye sınıfımızın gözünden bakmaya çalışırız. Mesela satın aldığımız bir tek sakıza bile baktığımızda o sakızı işçilerin ürettiğini görürüz. Yani bir tek sakızda bile işçilerin artı-değeri sağladığını ve patronların o artı-değere el koyduklarını görürüz.
Dolayısıyla patronlar sınıfının işçi sınıfını nasıl iliklerine dek sömürdüğünü görürüz. Patronlar sınıfının üstünde oturduğu servetlerin tamamının işçi sınıfının emeğinden geldiğini görürüz. İşte bu bilince vardığımızda sömürücü sınıf burjuvaziye karşı kinimiz ve nefretimiz bin kat artar. Bugün sınıf bilincinden uzak olan işçi kardeşlerimizin de bizim gibi örgütlü olduğunda kendi sınıfımızın bilincine sahip olacağını biliriz. Örgütlü bir işçi olduğumuzda bir işçi kardeşimizi daha örgütlü mücadelenin içine katmak için emek veririz. Bir zamanlar birileri bizim örgütlenmemiz için bize emek vermiştir. Biz de başka işçi kardeşlerimizin örgütlenmesi için emek veririz.
Kendi sınıfımızın tarihini, kapitalist sistemin ortaya çıkmasıyla birlikte, o sistemin mezar kazıcısı olan işçi sınıfının da tarih sahnesine çıktığını görürüz. Kendi ailemizden yedi kuşak geride kalanları öğrenir gibi sınıfımızın tarihini öğrenmeye başlarız. Bir kitabın sayfalarını dikkatlice okur gibi nasıl mücadeleler verildiğini, sınıfımızın tarihini zihnimize yazarız. Yani işçi sınıfı ve sömürücüler sınıfı burjuvazinin iki düşman sınıf olduğunu ve kavgamızın sürdüğünü mücadelenin içinde yaşayarak kavrarız.
İçinden geçtiğimiz bu karanlık günlerde bile birçok yerde grev ve direnişler sürüyor. Bugün sessiz sedasız çalışan işçiler de yarın bir gün bir şekilde örgütlü işçilerle temas ettiklerinde uyanmaya başlayacaklardır. Bugün devam eden grev ve direnişlerin birliğine ve beraberliğine saldırılar sürüyor. Patronların saldırılarına karşı örgütlü mücadeleye devam ediyoruz. Patronlar sınıfı, tarih boyunca işçi sınıfından çaldıklarını geri alacağımızdan korkuyor. Hırsız olmasalar bu denli korkmazlardı. Oysa bizler işçi sınıfı olarak aldığımız ücretin her kuruşunu alın teri dökerek hak ediyoruz ve bu yüzden de içimiz rahattır. Tüm baskı ve yarattıkları karanlıklara inat bu asalak sömürücülerin korktuklarını eninde sonunda başlarına getirecek olan örgütlü işçi sınıfıdır.